Üç Mektup
Taha Kılınç
Keşke “Allah’ın nice Peygamberi ümmetsiz göçtü bu dünyadan. Ben doğruyu söyleyeyim de isterse kimse inanmasın” diyebilsen ve her hafta köşenden bizleri paylamaktan vazgeçsen. Zira hep tekrarlanan şey etkisini yitiriyor, bir de bu çoğu kez haddini aşmış genelleme ve hakaretler olunca, hepten yitip gidiyor gazete sayfalarında.
üzel Abim,
İnşaallah iyisindir diye başlamak istiyorum sözlerime, ama sanırım bu cümlemin pek olumlu bir anlam içermediğini de biliyorum peşinen. Zira ne zaman eline kalemi alsan, zehir-zemberek şeyler yazıyorsun ve gerçekten bu halinle, pek de iyi olmadığını düşündürüyorsun.
İmam Hatipleri anlatma iddiasında olan The İmam filmine dair yazınla tanımıştım seni. Gayet başarısız ve sönük bir filmdi ve sen “Bunu da izlemezseniz artık konuşmayın!” demeye getirmiştin. Ben hala izlemedim açıkcası ve konuşuyorum gördüğün gibi. Güzel film yapsınlar izleyelim, yazalım, tartışalım sahiplenelim.
Ondan sonraki yazılarında, kendini hep ‘İslami camianin sanat rehberi’ olarak konumlandırmayı seçtin. Oysa günümüzün gençleri başlarına bir iyilik gibi kakılan ‘rehberlik’ misyonunu çok yutmuyorlar. Zaman değişiyor. Soğuk savaş dönemi gibi, soğuk vaaz dönemi de geride kaldı. Sanırım bunu ıskaladın. Bir de gördüğün bazı vefasızlıkları bütün bir camiaya teşmil ederek kırıcılaştın. Eleştirmedik kişi ve kurum bırakmadığın için, Müslümanların ‘yavşaklaştıklarından dolayı’ sana destek vermediklerini zannetmeye başladın sonunda. Samimi olduğundan şüphem yok, ama insanların seni dinlememelerinin, üslubundaki acılıktan da olabileceğini düşünsene be güzel abim.
Keşke “Allah’ın nice Peygamberi ümmetsiz göçtü bu dünyadan. Ben doğruyu söyleyeyim de isterse kimse inanmasın” diyebilsen ve her hafta köşenden bizleri paylamaktan vazgeçsen. Zira hep tekrarlanan şey etkisini yitiriyor, bir de bu çoğu kez haddini aşmış genelleme ve hakaretler olunca, hepten yitip gidiyor gazete sayfalarında.
• • •
üzel Hocam,
Vaazların gerçekten müthiş çarpıcı geliyor bana, itiraf edeyim. Söylediğin şeylerin çoğuna katılmasam da üslubun gerçekten ekrana bağlıyor beni. Yok yok, seni komedyenlerle kıyaslamayacağım. Sen zaten benzersiz ve kıyas kabul etmez bir kişiliksin.
Sadece şunu söylemek istiyorum sana:
Geçenlerde bir vaazını dinlerken, hakkında neredeyse “Cehennemden hiç çıkmayacak” diyecek kadar kesin konuştuğun bir başka hocanın kitabını karıştırıyordum. Söylediğin şeyleri maalesef söylediğin yerlerde bulamadım. Ve bu, hep oluyor seni dinlerken.
Yalan söylüyorsun ya da atıyorsun demek istemiyorum sana, fakat sanırım hafızan ya da çevrende sohbetlerine ‘lojistik’ malzeme sağlayanlar sana oyun oynuyor. Yarın-bir gün Yüce Divan’a çıkacağımıza göre, konuşurken seçtigin her harfe dikkat et derim. Zira çok büyük oynuyorsun, kaybedersen her şeyin gidecek.
Aslında bunları sana bizzat söylemeye ya da yazı ile ulaştırmaya da çalıştım. Her vaazında reklamını yaptığın yayınevine gittim, ama oradaki görevlileri öyle kesin bir ‘iman’ içinde buldum ki, hem ağzımı açamadım, hem de yüklendiğin vebalin ağırlığını bir kere daha gördüm.
• • •
üzel Ablam,
Hiçbir kitabını tamamen okumadım ama çok güzel yazdığını, sürükleyici şeyler ortaya çıkardığını söylüyorlar. İki çocuk dünyaya getirdin, her aşamayı kitabında anlattın. Kadınlar bayıldılar. Bu normaldi. Ama aşkı anlattığın kitabı erkeklerin bile beğenmesi ilginçti. Öyle ki, kitabın pembe kapağı onlara özel grileşti.
Sana mektup yazmayı filan düşünmüyordum, ama biraz önce senin şöyle dediğini okudum bizim gazetelerden birinde: “Tasavvufa ihtiyacımız var!”
Hah, işte tam da bu. Jargona hakim bir abimizle evlendikten sonra o sahalara da el attın. Sana şunu sormak için yazıyorum bu satırları: Mevlana zamanında, şimdiki standartlarınla yaşasaydın ve ‘dergah’a yüz sürseydin nasıl karşılanırdın?
Benim fikrim şu:
Mevlana sana müthiş yüz verirdi ve kapısına kadar gelip pencerelerinden seyrettiğin şeyin içine girmen için seni cesaretlendirirdi. Çünkü senin öyle görüp göstermeyi tercih ettiğin Mevlana, dışarıdan gelenleri ısındırmak için gülümsüyordu. Oysa içeride sorumluluk vardı, dert vardı, tebessümden çok gözyaşı vardı. Sen ona yabancı gibi baktığın için, bize de acemice anlatıyorsun Mevlana’yı. Ve fena halde yanıltıyorsun okurlarını bu halinle.
GENÇ'ın Yazısı.