Yunus Emre Tozal

Gece namazına kalkmayan bizler bir NBA maçına heyecanla kalkıyorsak birinci önceliğimiz NBA olmuyor mu? İşte baba devreye burada giriyor, önceliğini değiştirme oğlum ben senin yanındayım diyor. Önceliğimizin hayat boyu değişmemesi dileğiyle…

Maç izlemenin doğru mu yanlış mı olduğuna dair ciddi tartışmaların yapıldığı, “Hocam ben evde izliyorum ama evde de maçın özetini gösteriyor TV, hepsini göstermiyor” diye çıkışların olduğu sohbetlerden biriydi. Hoca herkesin şaşıracağı ve sohbette bulunanların yıllar sonra bile birbirlerine anlatacakları o ilginç ama bir o kadar düşünceli çözümünü yaptı:

- Gençler, ben maç izlemeyin demiyorum size. Maç izlenir. Mühim olan kendinizi kaybetmemeniz. Mühim olan asıl kimliğinizden taviz vermemeniz. Kimliğiniz ne söylüyor size? Bir Müslüman olarak nasıl maç izleyebilirsiniz? Dinimiz bize, taşkınlık yapmamızı, kötü söz söylemememizi, tartıştığımız konu hakkında hiddetle öfkeyle davranmamamızı istiyor. Ama bugün maç izleyenlere bakıyorsunuz kendilerinden geçiyorlar. Hele hele statlarda maç izleyenler, -çoğunluk için konuşacak olursak- hepten kendilerini kaybedebiliyor. Çünkü sen kendini tutsan bile çevredeki taşkınlık yapan, küfür eden, seni sen farkında olmadan hoş olmayan davranışlarda bulunmaya adeta davet eden bir kalabalıkta bulunmayı ben tasvip etmiyorum. Bu yüzden evime maç paketi aldım. Oğlum maçları izlemek istiyor, hem oynuyor okul takımında, hem de tuttuğu takımı takip etmek istiyor. Onun gözünün kahve köşelerinde ve statlarda olmasını istemediğim için eve paket aldık. Ben oğluma böyle bir çözüm buldum. Eğer çok istiyorsanız haftasonu gelin bizim evde izleyin.

2000’li yılların bir bahar ayında, sohbetten sonra yapılan çay saatindeki bu konuşmayı hayatım boyunca hep hatırlayacaktım. Sadece hatırlamak değil, aynı zamanda Cemal Hoca’nın bu ferasetini de unutmayacaktım. Oğlu Cemil, gerçekten de iyi top oynuyordu, yaşça bizden büyüktü. Cemil’in maç izleme isteğine eve maç paketi alması, bizi çok şaşırtmıştı.

Aklımız Cemal Hocanın söylediklerinde kalmıştı. Nasıl olur da Cemal Hoca maç izlemeye kızmaz, hatta teşvik eder? Dahası, evine nasıl maç paketi alır? Biz değil miydik daha dün evde TV olmasına karşı gelen? TV’yi geçtik maç paketi de almış... Biz böyle düşüneduralım, Cemal Hoca’nın bir çocukla nasıl iletişim kurulması gerektiğini yıllar geçtikçe daha iyi kavramıştım. Kendi çocuğunun eğitimini, gireceği ortamları ve geleceğini önemseyen Cemal Hoca, oğlu Cemil’in tasvip etmediği ortamlara girmesine gerek kalmayacak bir formül bulmuştu.

İşte bizim toplum olarak içinden çıkamadığımız durumlar da tıpkı buna benziyor; formülü bulamayınca bir zaman sonra kendimizi kaybedeceğimiz kişiliklere dönüşüyoruz. Çocuğun çok istediği bir şeyi ona vermeyerek ve üzerine de baskı yaparak çocuğa unutturacağımızı sanıyoruz ama hâlbuki öyle değil. Cemal Hoca, Cemil’in fanatiklik derecesinde çok istediği maç izleme isteğini sonuna kadar yerine getirerek, onun bu aşk ve şevkinin tamamlanmasını beklemiş, bu süreçte de onunla bir arkadaş gibi maç izleyerek hevesinin geçmesini beklemişti. Maksat, hevesi söndürmek değil, dahası maç izlemek günah da değil ama maç izleme saatini de, maç izlerken ki davranışlarının yönetimini de, dahası maç esnasında konuşacaklarını da İslam yönetmeli değil mi? Dinimiz öncelik olduktan sonra maç da izlenir, top da oynanır.

Maç izlemek, bir spor müsabakasını takip etmek, hatta bir takımı delicesine sevmek ve her fırsatta o takımla bütünleşmeye çalışmak da yaşadığımız hayatın bir gerçeği. İçinde bulunduğumuz çağın kapitalizm ve spor takımlarının çağı olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Siz izlemeyi sevmeyebilirsiniz, “bunlar boş işler” diyebilirsiniz, “boşa vakit kaybı, bunu izleyeceğine aç kitap oku” da diyebilirsiniz ama çocuğun zihninde o takım çok daha farklı yerlerde, hatta birinci önceliği… Çocuk elbette o maçı izlemeli, takip etmeli. Yasaklayarak, çocuğu anlamamazlıktan gelerek daha büyük facialara kapı açabileceğinizi biliyor musunuz? Biliyor muyduk? Bilmediğimiz için bir neslin çocuklarına spor nedir, amacı nedir, nasıl seyredilir, ne yapılmalıdır gibi sorulara cevap veremedik.

Üç korner bir penaltı, çocukluğumuzda oynadığımız sokak futbolunda, kazanmak için planladığımız bir stratejiydi. Gol atamadığımız zaman, topu karşı takımın oyuncusuna bilerek çarptırmak suretiyle korner yaptırarak gole yaklaşır, maçı kazanmaya çabalardık. Cemal Hoca üç kornerden bir penaltı yaparak golü atmış, tabiri caizse istediğini elde etmişti. Cemil, evinde gözünün önündeydi. Bazen arkadaşlarıyla bazen kendisiyle beraber maçları izleyen ve bu süreçte oğluna sık sık tatlı bir dille İslam’ın güzelliklerini anlatan sevecen bir baba rolündeydi. Yıllar sonra görüştüğümüzde Cemil’in üniversiteyi bitirdiği bir zamanda artık maçları takip etmediğini duyunca şaşırmış ve küçükken yaşadığımız bu anıyı hatırlatarak tebessüm etmiştik. Cemil kendi kendisine maç izlemeyi bırakmış, fanatik bir taraftar olmaktan da uzaklaşmış ve sakinlemişti.

Önce Teheccüt Sonra NBA

Cemal Hoca’nın formülünü tartışaduralım, bizim evde de abilerimin arasında bir NBA tutkunluğu başlamıştı. Mahallemize yeni yapılan basketbol potaları ile bir anda hemen herkesin okul biter bitmez saatlerce basketbol oynadığı bir zaman diliminde, arkadaşlar arasında yapılan konuşmalarda futbol takımlarındaki gelişmelerin yerini Amerikan Basketbol ligi NBA almıştı. Doğu-Batı arasında yapılan All-Star maçları konuşuluyor, oyunculuğunun son demlerinde olan Jordan, Iverson gibi basketbolcuların performansı analiz ediliyor, mahalle maçlarda onların yaptığı gibi hareketler yapılıyordu.

Saat farkından ötürü genellikle geceleri başlayan maçlar, 3-4 saat sürebiliyordu. Bir gece abimle birlikte kalkmış NBA maçı izlerken salona bir anda babam girmişti. Maç izlediğimizi gören babam Teheccüt namazını kılıp kılmadığımızı sordu. Kılmadığımızı duyunca:

- Oğlum, Teheccüt namazınızı kılın, sonra izleyin. Biz bir Müslüman olarak gece Teheccüt namazı için kalkarız. Öncelik o olsun, sonrasında izleyin olur mu?

O günden itibaren önce Teheccüt namazını kılıp sonra NBA maçını takip eden abim ve ben, ne muhterem bir babaya sahip olduğumuzu yıllar sonra meseleye Cemal Hoca’nın oğluyla kurduğu ilişkiyle bütünleştirerek fark etmiştik. Düşünün, hepimize en zor gelen namaz değil midir Teheccüt? Hatta Vitir vacip namazı normalde gece kılınan bir namazdır. Gece kalk(a)madığımız için biz hemen yatsı namazından sonra kılıyoruz. Gece namazına kalkmayan bizler bir NBA maçına heyecanla kalkıyorsak birinci önceliğimiz NBA olmuyor mu? İşte baba devreye burada giriyor, önceliğini değiştirme oğlum ben senin yanındayım diyor. Önceliğimizin hayat boyu değişmemesi dileğiyle…


GENÇ'ın Yazısı.