Kudüs Sendromu Nedir? Böyle bir sendrom gerçekten var mıdır? Kudüs Sendromuna kimler yakalanır? Hangi dine mensup olanlarda daha fazla görülür? Belirtileri nelerdir? İslam’da ve diğer dinlerde “kutsallık” anlayışı nasıldır? Başka hangi şehirler insanda sendrom etkisi yapar? Kudüs’ü ziyaret eden gençler bu konuda neler söyledi? Tüm bu soruların cevabı Kudüs Sendromu dosyamızda.

Kudüs Sendromu Nedir?

Kudüs Sendromu ilk defa 1930’lu yıllarda psikiyatr Heinz Herman tarafından tanımlanan bir rahatsızlık olarak adlandırılmış. Jarusalem Sendrome olarak anılıyor. Kudüs’e gelen bir kişinin şehirden çok fazla etkilenmesi, mistik ortama kendisini kaptırması, din odaklı halüsinasyonlar görmesi kısacası bir çeşit akıl tutulması olarak tanımlanıyor.

Kudüs Sendromu Var mı Yok mu?

Kudüs Sendromu diye bir sendromun varlığı aslında tartışmalara konu olmuş. Böyle bir sendromun olmadığını iddia eden bir kesim de var. Ancak İsrailli psikiyatristler uzun araştırmalar neticesinde Kudüs Sendromunu resmen kabul etmişler.

Din Fark Etmiyor

Kudüs Sendromunu hangi din olduğu fark etmeksizin herkesin yaşama ihtimali var. Yahudi, Hristiyan, Müslüman ya da başka bir din. Hangisine mensup olduğu hiç önemli değil. Din fark etmiyor dense de özellikle Musevi ve İsevi’ler bu sendroma yakalanıyor. Kudüs, semavi dinlerin merkezi olarak görülüyor ve kendine has o lahuti atmosferi din farkı gözetmeksizin herkesi etkisi altına almaya yetiyor.

Kudüs’e gelmeden önce rutin hayatında ruhsal sağlığı yerinde olan, herhangi bir takıntısı ya da psikolojik sıkıntısı olmayan kişiler Kudüs’e geldikten sonra yavaş yavaş dindar bir hayat yaşamaya başlıyor.

Üç Farklı Şekilde Görülüyor

İlk sırada kendisini dini bir lider olarak görenler yer alıyor. Ben İsa’yım diyenler olduğu gibi Hz. Musa olduğunu düşünenler de meşhur. İkinci sırada aydınlanma yaşayanlar geliyor. İnsanları doğru yola iletmekle kendini mükellef görenler hemen her ortamda vaaz vermeye nasihat etmeye başlıyor. Üçüncü olarak da insanlığın kurtuluşuna kendini adayan kişiler ortaya çıkıyor.

Bir de Bu Belirtisi Var

Kudüs Sendromuna yakalananlar bu tür belirtiler haricinde bir de sürekli temizlenme takıntısı yaşıyor. Ya saç, sakal, tırnak kesiyorlar ya da sürekli banyo yapıyorlar. Aşırı derecede temizlik arzusu sendroma yakalananların ortak özelliği olarak karşımıza çıkıyor.

Ya Sonra Ne Oluyor?

Genelde kentten ayrıldıktan sonra sendromun etkileri yavaş yavaş geçiyor. Fakat bazıları Kudüs’ten ayrılsalar bile tesrinden kurtulamıyor ya bir tarikata mensup oluyor ya tüm dünyadan soyutlanarak kendini ibadete veriyor ve münzevi bir hayat sürüyor.

Hastanelik Olanlar da Var

Milyonlarca turistin ziyaret ettiği Kudüs’te İsrail kaynaklarına göre her yıl yüz kadar turist Kudüs Sendromuna tutuluyor. Sendrom en fazla ABD’li Hristiyan turistlerde görülüyor. “Sokaklarda gaipten sesler duydum, yanımdan Hz. İsa geçti, Hz. Meryem yanımda dua ediyordu” gibi şikayetlerle hastanelere başvuran onlarca turist olduğu belirtiliyor.

Ortadan Kaybolma Sebebi: Kudüs Sendromu

Basında yer alan bilgilere göre Kudüs Sendromuna yakalandığı için psikolojik olarak başka bir aleme geçen insanlar ortadan kayboluyor. Mesela İskoçyalı turist Oliver McAfee’nin ortadan kaybolma sebebi Kudüs Sendromu olarak kabul ediliyor. Yaygın kanaate göre McAfee hayatta lakin sendrom sebebiyle münzevi bir hayatı tercih etti.

Kudüs Müslümanlar İçin Neden Önemli?

Kudüs Müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra üçüncü önemli şehirdir. Kâbe, Müslümanlar için kıble olarak emredilene kadar Müslümanların ilk kıblesi Mescidi Aksa idi. Allah Rasulü Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği yerdir. Ayrıca Kudüs pek çok peygamberin yolunun düştüğü bir yer ve sayısız mucizenin beşiğidir. Kudüs’ün önemini anlamak için Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerine bakmak kâfi gelecektir. Mesela bu iki hadis meseleyi açıkça ifade ediyor:

Peygamber Efendimiz’e Hz. Meymune (ra): “Ey Allah’ın Resulü! Bize Mescid-i Aksa hakkında hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” diye soruyor. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Oraya gidin ve içerisinde namaz kılın.” Meymune (ra): Eğer oraya kadar yolculuk etmeye gücüm yetmezse ne yapacağım? diyor. Allah Rasulü: “Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” buyuruyor. (Ebu Davud, Kitabu’s-Salat,14)

Buhari, Müslim, Tirmizi gibi hadis alimlerinin eserlerinde geçen şu hadisi şerife de dikkatleri çekelim: Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yolculuk ancak şu üç mescitten birisine ibadet için olur. Benim şu mescidime, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya.”

Kutsallık Anlayışı Mühim

Kutsal, inanan bir insan için hayatta beslendiği en önemli kaynaktır, yaşama sevincidir, tutunduğu en sağlam daldır. Kutsal olanı hayatının merkezine alan kişi ona her zaman saygı duyar, önceler, hürmet eder hatta ondan medet umar. Yaratıcı haricinde kutsal olan varlıklar/değerler kutsallıklarını yaratıcıya nispetlerinden alırlar. İslam’da kutsal olan Allah’tır. Allah, her türlü noksan sıfattan münezzehtir, mübarektir, saf ve temizdir, azizdir. Allah tüm kutsalların kaynağıdır.

Müslüman düşüncede kutsal kelimesi genellikle kutsal kitaplar, kutsal topraklar, kutsal mekanlar, kutsal emanetler, kutsal görevler gibi farklı kategorilerde kullanılır. Kutsal kabul edilenlerin her biri ya yaşanan bir olaydan kaynaklanır ya bir sembol içerir. Mesela Kadir Gecesinin diğer gecelerden farkı, mübarek oluşu Kur’an-ı Kerîm’in bu gecede inmesinden kaynaklanmaktadır. Mekke başta olmak üzere mekânın kutsallığına dair pek çok ayet vardır. Bu kutsal yerlere değer atfetmek pek tabidir. Ancak burada dikkat edilmesi gerek şey mekanların kutsiyetine inanırken maksat Allah’ın yüceliğini biliyor olmak, O’nun varlığını ve birliğini idrak etmektir. Bu önemli husus kaçırıldığı zaman kutsal olan bizatihi mekân ya da zamanmış gibi algılanır.

Müslümanlar Sendroma Girmiyor

Kudüs ve sendroma girme konusunda da mesele aslında tam da bununla bağlantılı. Kudüs Sendromu ile ilgili şu ana kadar aktardığımız bilgilerin öznesi konumunda olanlar Hristiyanlar ya da Yahudiler olarak geçiyor genelde. Müslümanların Kudüs’e atfettiği değer ve Kudüs’le aralarındaki ilişki çok anlamlı ve önemli olmasına rağmen sendrom düzeyine varacak bir etkide bulunmuyor. Bu durumun sebebi ise İslam’da kutsallık anlayışının diğer dinlerden farklılık gösteriyor olması. Müslümanların mekân ve zamana yüklediği anlam ile Hristiyan ya da Yahudilerin mekân ve zamana yükledikleri anlam arasındaki farktan dolayı maruz kaldıkları ya da muhatap oldukları şeylerin psikolojik etkileri de fark gösteriyor. Bir Hristiyan Kudüs’e gittiğinde halüsinasyonlar görmeye başlarken bir Müslüman Kudüs’e gittiğinde akli melekelerini kaybetmiyor. Hayatında bir farkındalık hissediyor, aidiyet duygusu gelişiyor. Kudüs’te şu an zulüm altında bulunan Müslüman din kardeşleri için çaba sarf etmeye başlıyor. Yani kendinden geçme değil anlamlı bir çaba zuhur ediyor.

Sendroma Sebep Olan Bazı Şehirler

Paris Sendromu

Paris Sendromu tam bir “hayal kırıklığı” sendromu desek yanlış olmaz. Sendroma en çok Japon turistler yakalanıyor. Hayallerindeki Paris ile gerçekte gördükleri Paris arasında makas çok geniş olduğu için şok yaşıyorlar. Özellikle yurt dışına ilk defa çıkan otuz yaş üstü Japon kadınlarda görülüyor. İzledikleri filmlerin ve okudukları romanların etkisi ile parfüm kokuları, romantik müzikler, sokaklarda gezinen centilmenler, entelektüel bir atmosfer hayal ederken aradıklarını bulamıyorlar. Dingin ve ciddi bir yapıya sahip olan Japonlar kendilerine göre daha hareketli ve tepkilerini ani değişimlerle gösteren Fransızlarla karşılaştıklarında kayda değer bir yıkıma uğruyor. Dil ve kültür farkı, beklentilerin karşılanmaması, jet lag gibi sebepler sendromu tetikliyor. Japon büyükelçiliği Paris Sendromuna yakalanan insanlar için 24/7 destek hattı ile yardımcı oluyor, ayrıca tedavi için uygun hastane bulmaları için yönlendirme yapan hemşirelerle hizmet veriyor.

Floransa Sendromu

Floransa’yı gezen özellikle sanatseverlerde görülen bir sendrom. Floransa Sendromu bir tablonun, heykelin ya da başka bir sanat eserinin karşısında halüsinasyonlar görmek, baygınlık geçirmek olarak tanımlanıyor. Böyle bir sendromun varlığından şüphe eden araştırmacılar Floransa’da bulunan Medici Riccardi Sarayı’nın ziyaretçilerini gözlemliyor. Sarayda bulunan fresklere bakan ziyaretçilerin kalp atışlarında hızlanma, tansiyonlarında değişme, göz bebeklerinde küçülme, yüz kaslarında gevşeme olduğu tespit ediliyor.

Yakın geçmişten bir örnek vermek gerekirse Floransaya ziyarette bulunan bir turistin kalbi Uffizi Galerisi’ndeki Sandro Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu isimli tablosuna bakarken duruyor. O an müzeyi gezen bir doktorun yardımı ile hayatta kalıyor.

Sanat Zehirlenmesi olarak da bilinen rahatsızlığın bir diğer adı da Stendhal Sendromu. Stendhal, Floransa’yı ziyaret ettiğinde Galileo, Machiavelli, Michelangelo gibi isimlerin mezarlarının bulunduğu Bazilika’yı gezmiş ve duvarlardaki freskler karşısında kalp çarpıntısı, baygınlık geçirdiğini yazmış. Bu sebeple Stendhal Sendromu da deniyor fakat en fazla Floransa’da yaşandığı için Floransa Sendromu tercih ediliyor.


Kudüs’e Hasretimiz Büyüdükçe Biz de Büyürüz

Ayşe Nursoy Bingöl Üniversitesi / İngiliz Dili ve Edebiyatı

Ağzımızdan çıkan her bir söz vücud bulur ve kâinata etki etmek üzere zerrelere dönüşüp hayatlanır bundan dolayıdır ki bulunduğumuz ortamın atmosferinden anında etkileniriz. Çok kadîm bir geçmişe sahip olan, üç semavi din için kutsal kabul edilen, birçok yönetim tarafından el değiştirmiş olan, milyonlarca insanın mezaristanı olmuş aynı zamanda milyonlarca insanın doğduğu, ibadet ettiği, en özel duaların kabul makamı olan Kudüs’ün atmosferinden de elbette ruhumuz etkilenecektir. Gözün gördüğü gibi ruhun da gözü vardır.

Göğe açılan kapı olan, peygamberlerin büyük çoğunluğunun ayak basmış olduğu kimisinin orada vefat ettiği bereketli topraklar, giden her dinden, her farklı görüşten insanı etkilemektedir. Ayak basar basmaz bu şehrin, diğer şehirlerden farklı bir rengi vardır, muhakkak kendisini karşılayan bir şeylerin olduğunu hisseder insan çünkü her bir köşesi bir mana saklar. Bu manalar herkese farklı açılır fakat kimse hissesiz kalmaz, akıl atıl kalmaz, ruh boş durmaz.

İnsan, Kudüs’ü hem cismen hem de ruhen sahiplenir göz oraya bakmak, burun o havayı teneffüs etmek ister, ruh oraya hasret çeker. Kudüs’e yönelik içimizdeki hasret büyüdükçe aslında biz büyürüz. Oraya olan hasret çalıştırır insanı lakin bazen de kolunu kanadını kalkmaz hale getirir, elem verir fakat bu şikâyet edilen elemlerden değil, bilakis sevgiyle büyütülen büyüdükçe sevilen bir elem.

Kudüs’e yönelik çalışmalar beş vakit namaz bilincinde ve sürekliliğinde yapılmaya başlanır, insana irade koyabilmeyi öğreten yegâne şehirdir Kudüs. Görünür olmayı değil iş yapıp üretken olabilmeyi önemsettirir. Bir kere gittikten sonra yalnızca bedenen dönülebildiği, ruhen irtibat kurulabilen, sokaklarında dolaşırken ayakları yerden kesiliyormuşçasına yeni bir dünyanın içine giriliyormuş hissini veren şehirdir.

Evet yoktur bununla beraber özlem, hasret, bağlılık, duygu yoğunlukları vs. gibi durumları sendrom olarak değerlendiremeyiz. Kudüs sendromu araştırabildiğim kadarıyla psikolojik bir bozukluktur, belirtiler gerçeklikle gerçek olmayanı ayırt etmekle ilgili bir sıkıntı ile kendini gösterir. Gerçeklik algısı bozulmamış insanlarda bu sendrom yoktur. Dini halüsinasyonlar, takıntı geliştirme durumu orada bulunduğum süre içerisinde bende olmadı. Kudüs’ün insanı anormal bir hal içerisine koyma ihtimalinin olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Kudüs Tesiri Diğerleri İçin Sendrom Müslümanlar İçin Bereketli Bir Nimet

Meryem Çokan Gazi Üniversitesi / Resim Öğretmenliği

Kudüs sendromu tanımı her ne kadar Müslüman turistlerle anılmasa da ben Müslümanların üzerinde de Yahudi ve Hristiyanlar üzerinde görülen semptomlardan farklı bir boyutta zuhur ettiğini düşünüyorum. Ve buradaki temel fark “hak, iman” boyutu olabilir. Üstelik diğer semavî dinlerde bu kutsal topraklardan uzaklaşan insanların iyileştiği yönünde bilgiler kaydedilirken, Müslümanlarda şehrin manevî havasını soluyamadıkları zamanlarda dahi kalıcılığını koruyor hatta birçoğunda daha da ateşleniyor.

Kudüs’ü ziyaret eden Müslüman turistler arasında geçen konuşmalarda hiç değişmeyen cümleler dahi vardır “oraya bir kez gidersin, gerisi hep dönüştür, ayrılamazsın” vb. Üstelik döndükten sonra bir şeyler yapmalıyım derdiyle yanıp tutuşuyor kişi. Kendini ruhani bir varlık olarak görme yoktur belki ama bir kurtarıcı görevi açık olmasa da üstleniyor kendi içinde. Kudüs heyecanının sebep olduğu coşkunluk halinden çıkıp daha somut işler yapmak için tüm imkanlarını seferber ediyor.

Kendimden örnek vermek gerekirse ilk gidiş de dahil her gidiş büyük bir sevinç, coşku her dönüş de dehşet verici bir acı, üzüntü veriyordu. Üstelik döndükten sonra hayatıma kaldığım yerden devam etmem, adapte olmam çok zorlaşıyor, yeni bir gidişe kadar bu süreç böyle devam ediyordu.

İlk gidişimden itibaren şehrin bu muhteşem zengin atmosferi beni de kontrolüne aldı. Ancak inancımız gereği bunu bir hastalık değil güzel bereketli bir nimet olarak nitelendirmemiz daha doğru olacaktır sanıyorum.

Daha avuç açmadan, dilinden dökülen, ya da aklından sadece geçirdiğin dileklerin bile duaya dönüşüp kabul edildiği bir nimet orada bulunmak. Ayrılamıyorsunuz, sizi sarmalayan ruhani atmosferden, ruhları belki en çok burada hissediyorsunuz.

En başından Kudüs’ün mistik atmosferi sizi çarpıyor, üzerine bir de yaşamış tarihî kişileri, peygamberleri, katliamları, savaşları, tüm insanlığın toplum bilincinde yer etmiş tarihi olayları da eklediniz mı şehir kendini vazgeçilmez kılıyor. Ama şu da bir gerçek ki bir turist, genel olarak bir bilgi birikimine sahip olmasa da şehrin manevî havası bile, kişiyi etkisi altına almaya yetiyor.

Kudüs Müslümanların Aklını Başından Almaz, Aklını Başına Aldırır

Hidayet Yıldız Marmara Üniversitesi / İlahiyat Fakültesi

Kudüs sendromu diye bir hastalık türünün olduğu doğrudur. Kısaca Kudüs’ün Hristiyanlardaki “aklını başından alma” olayının ismi. Kudüs’ün Müslümanlar üzerinde de etkisi çoktur elbette. Ama bambaşkadır. Kudüs Müslümanın aklını başından almaz. Bilakis Kudüs Müslümanın aklını başına aldırır. Adına ne derseniz deyin. Ama Müslümanlar için sendrom denemeyeceği kesin. Kudüs Müslümanın aklını başına devşirecek kadar etkili gerçekten.

Kudüs bende güzel bir değişikliğe vesile oldu. Mesela Kudüs’ten döndükten sonra gündemim tamamen değişti. Hak ile batıl daha iyi anladım. Sanki daha önce hiç gidemediğim memleketime ilk defa gitmişim gibi. Baba ocağına dönüşün mutluluk ve heyecanı, şaşkınlığı bir de ayrılık vakti gelip çatınca ayrılacak olmanın hüznünü yaşadım. Kudüs’ten ayrıldığımda tüm cihanı gurbet bilirim. Kudüs’e gidersin, orada yüreğini bırakmadan dönemezsin. Ben yüreğimi Kudüs’te bıraktım. Orada kalmayı çok istemiştim. Gerçekleşmesini dilediğim birçok hayalim var orada.

Kudüs aklımdan hiç çıkmadı desem yeridir. İnsanın gönlüne Kudüs dolunca full time Kudüs oluyor. Bir şeyler yapma arzusu ve yapamadıklarının acısı içinde çırpınıyor. Mesela Kudüs’ü anlatıyor, her fırsatta. Çevresindekilere, otobüste biriyle tanıştığında ilk fırsatta ona. Öyle ki metroda güvenlik görevlisi üzerini arayınca o sırada bile Kudüs’ü anlatıyor insan.

Fakat bunlar bir sendromdan değil bilakis hak davanın gerektirdiklerinden.

Kudüs özgür olsun istiyorum. Bunun için insanlara haykırıyorum. Ama “Kudüs’ü kurtarın! Kudüs’ü kurtarın!” diye değil. Bilakis “Kudüs’le kurtulun! Kudüs’le kurtulun!” diyerek. Çünkü inanıyorum ki Kudüs ümmetimizi hürriyetine kavuşturacak ve inşallah ümmetimiz Kudüs’le layık olduğu yere yükselecektir.


Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.