Büyüğüm. Ağlamak için annemin omuzlarında. Bir parkın salıncağına koyvermek için kendimi. Dünyayı inletebilmek için kahkahalarımla. Çimlerde yuvarlanmak için ya da rüzgara meydan okurcasına koşabilmek için. Atlamak için çamurlu suyun üzerine. Yağmuru biriktirmek için avuçlarımda. Kar topuna pekmez dökmek için. Ağızda patlayan şekerlerden yemek için belki de. Bayram harçlığı toplarken kapı kapı gezmek için. Top oynamak için mahallede. Kaçmak için bastığımız zilin kapısını açanlardan. Oyuncak bebek kavgası yapmak için. Taratmak için saçlarımı. Sevilmek için karşılıksız.
Küçüğüm. Tek başıma karşıdan karşıya geçmek için. Konuşmak için korkmadan. Bunca stresi yüklenmek için. Acılara karşın ayakta durabilmek için. Gitmek için çok uzaklara. Hesapsızca yaşamak için. Gülmek için hayata. Uçmak için semalarda. Var olabilmek için kaygısızca. Bu sancıyı dindirmek için. Dinletebilmek için kendimi ya da sesimi duyurabilmek için. Görülebilmek için belki de. Bazı şeyleri ise görmemek için. Anlamak için olanları. Anlatabilmek için kendimi. Şaşırmamak için. Tek başıma yürümek için. Sarılmamak için. Sevilmek için karşılıksız.
***
Evet. Bazen büyüğüm, haklısın. Bazense küçüğüm, yine haklısın. Hep öyle değil mi? Tek bir doğrudan bahsedemiyoruz. Bazı şeyler bazı olaylar karşısında değişebiliyor. Bu tezatlığı bugüne kadar anlamıyordum. Ya ak ya kara olmak istiyordum. Ama anladım ki grilere de yer var. Bazı şeyler gri oldukları zaman kıymetliler. Bu yüzden haklısın; hem büyüğüm hem küçüğüm. Sen bana nereden bakarsan ben ona göre şekilleniyorum aslında. Bu görecelilik için ne seni suçlayabilirim ne başkasını. Hatta suçlamayı düşünmem bile yersiz olur. Düzen bundan ibaret çünkü. Ben değişiyorum, benim niteliğim değişiyor, içim değişiyor, dışım değişiyor. Mutlak benden bahsetmem mümkün değil. Bu durum senin için de geçerli, onun için de. Hiçbirimizin bulunduğu hali mutlak hali değil. Bir saniye sonrasında da aynı kalmayacakken mutlak bir “ben”den nasıl bahsedebiliriz? Öyle ki hücrelerimiz bile her saniye değişiyorken…
Gamze Çakır'ın Yazısı.