Babalar ve Kızları
Bir tarafta hayatlarıyla destan yazanlar, ebedi saadeti kazanıp köşe olanlar, binlerce hayata hayat verenler, hayatın doruklarında yaşayanlar, hayata bambaşka bir mana derinliği katanlar… Öbür yanda hayatını bir böcekten, bir sehpadan, bir elbise askısından farksız yaşayanlar: Tek farkı daha hareketli ve eğlenceli geçen günler…
üçük kız dört yaşındadır. Ablası gibi o da bilgisayarla küçük yaşta tanışmıştır. Babaları onlara vakit ayırmayınca bilgisayar ile vakit geçirerek asık yüzlerini güldürmeye çalışırlar. Eve geldiğinde her akşam “Hoş Geldin Baba!” karşılamasından sonra ilk sorulan odur:
“Bilgisayarı da getirdin mi baba?”
Cevap olumlu olunca ikinci soru şudur:
“Bana bilgisayarında Tiger ve Pooh’yu açar mısın?”
Açmamak sanki babasının elindeymiş gibi, sorar bir de! Ağlamaya başlayınca dayanamayacağını babasından daha iyi bilir…
O, çizgi film izlerken babası kendi kendine düşüncelere dalar. Zavallı kız bilmez ki bilgisayarla yapılacak bir sürü şey vardır ve “Tiger ve Pooh” işten bile değildir.
Bilgisayarda müzik dinleyemez. İnternete giremez. Counter Strike, Futbool Manager, Fifa… falan filan da oynayamaz. Akşamları babası gibi beklediği bu aletin nasıl çalıştığını bir kere bile düşünmemiştir. Bir gün “Kayu” ile tanışınca, bilgisayarın “Tiger ve Pooh’dan başka şeyler de yapabileceğini anlamıştır. Buna rağmen o bilgisayarın, babası için ekmek teknesi olduğunu bilmez. Bazı insanların bu zımbırtıyla hayatta nasıl da köşe oluverdiklerini anlatmaya kalksanız anlamaz; çatlasa anlayamaz…
Kızcağızın bilgisayardan ayrılma zamanı gelince Türk filmlerinin acıklı sahneleri yaşanmaya başlar evde:
“Kızım ver artık bilgisayarı. Benim yapmam gereken işler var!”
“Sen de mi çizgi film seyredeceksin baba?”
(Bilgisayarla iş yapmak deyince hâliyle bunu anlıyor…)
“Ama ben çizgi film seyretmek istiyorum.” deyip laptopu götürmek ister.
“Hooop dedik buraya gel! Nereye gidiyorsun? Bilgisayarı sana verince, başıboş bırakılıvereceğini mi sandın? Oyun, eğlence olsun diye mi verildi bu bilgisayar. Hadi yallah!”
“Sevmiyorum seni kötü baba! İstemiyorum seni! Git… Yalan söylüyorsun!”
Kızının bu içler acısı hâline hiçbir babanın yüreği daha fazla tahammül edemez.
Bu olaylar sıklaşınca, hayatın bazı gerçeklerini kızlarına anlatması gerektiğini düşünür baba. Sonra hayatlarını da bilgisayar gibi kullanmaya kalkmasınlar. “Ne dizimi döveyim ne de kızlarımı…” diye geçirir içinden.
Sadece çizgi film izlemeye yarayan bir bilgisayarın, sırf eğlence olsun diye yaşanan hayattan farkını bir düşünsenize.
Bir tarafta hayatlarıyla destan yazanlar, ebedi saadeti kazanıp köşe olanlar, binlerce hayata hayat verenler, hayatın doruklarında yaşayanlar, hayata bambaşka bir mana derinliği katanlar… Öbür yanda hayatını bir böcekten, bir sehpadan, bir elbise askısından farksız yaşayanlar: tek farkı daha hareketli ve eğlenceli geçen günler…
“O hâlde, kötü kalpli baba rolünü çok iyi oynamalı... Yoksa ileri de gerçekten kötübir baba olmak var...” Böylece karar verilmiştir.
Bu kararın üzerinden bir hafta bile geçmemişken bir akşam kızlar eve yorgun dönen babalarını farklı bir endam ve tavırla karşılarlar.
Yılların babası anlar tabii ki, var bunda bir hayır! Büyük kız söze başlar:
“Baba bize de laptop alsana?”
Baba içinden ayrı cevap verir, dışından ayrı: “Oohaa! Bisiklet de bari!”
“Tabi kızım alırım. Ama sonra…”
“Alırsın dimiii?” diye sorar küçük. Kıpır kıpır olmuştur minicik yüreği.
“Tabi tabi! Ama hemen değil!”
Ufaklık hemen boynuna sarılır babişkosunun: “Seni çok seviyorum babacım!”
Baba içinden ayrı cevap verir, dışından ayrı: “Yalancııı!”
“Bir bilsen benim seni ne çok sevdiğimi!”
Laptop siparişinin üzerinden bir yıl geçer. Kızlar defalarca babalarına hatırlatırlar verdiği sözü. Her seferinde “Sonra alacağım dedim ya kızım!” deyip geçer baba…
Sonraki iki sene içinde de laptop alınmayınca kızların şevki kırılır biraz. Yaşları ve akılları büyüdüğü için, sınırları biraz zorlayıp babalarını yalancılıkla falan suçlamayı denerler. Ama babanın verdiği cevapla, hayatın bütün kaypaklık ve acımasızlığıyla tanışırlar:
“Kızım ben size ne dedim? Şu vakitte alırım falan mı dedim? Sonra alırım, dedim!”
“Ama baba yaa!”
Lütfen! Daha fazla ısrar istemiyorum!”
Kızlar daha fazla ısrar edemezler zaten. İnkisar ve intizarlarını gönüllerine hapsedip babalarına tekrar küserler. Bir iki saat sürecek bir küslük... Bir iki yıl da bu tür küslüklerin tekrarıyla geçer. Ama kızlar hep bekler dururlar…
“Belki Kur’ân’ı hatmedince alır babamız!” diye ilk Ramazanda kadir gecesine yetiştirir küçük kız hatmini; ama almaz imansız babası… Büyük kız 3. hatimden sonra laptopun bu yoldan gelmeyeceğini anlamıştır.
Kızların ümitleri dokuz canlıdır, kolay kolay ölmez. Bayram hediyesi diye beklerler kurbanda. Lâkin öptükleri elin cevabıyla kahrolurlar:
“Neden kendi paranızla almıyorsunuz?” diyen baba 20’şer lira verir, bayram parası.
Karne tatillerinden medet umarlar. Her nedense notlarında bir eksiklik olmamasına rağmen yine de beklenen laptop alınmaz bir türlü.
Sonunda akıllıca bir iş yaparlar artık! Laptoptan ümit keserler. Bunu gören insafsız baba, kızlarının sönen laptop ümitlerinin üzerine benzin döküp çakar kibriti, yeniden bir ümit alevlenir cayır cayır: “Size bir gün öyle bir laptop alacağım ki! Çok şaşıracaksınız!”
“Yaa baba yaaa!”
“Çok kötüsün! Sevmiyorum seni!”
Baba içinden ayrı cevap verir, dışından ayrı: “İşte şimdi doğru söyledin!”
“A aaa! Çok ayıp! Babalar hiç sevilmez mi?”
“Bir şey olmazdı! Laptopun yoktu on yıldır. Ne oldu? Hayatından ne eksildi? Hiç değilse on yıldır kitap okumaya vaktin oldu bir düşünsene! On yıldır çok daha büyük hayaller peşinde koşsaydın, çok daha iyi olurdu? En azından her gün, bir öncesinden daha güzel bir hayat yaşardın! Hazır önünüzde uzun bir hayat varken bence, eskimeyecek bir hayat yaşayıp külüstüre çıkmayacak bir insan olmanın yoluna bakın!”
Öyleydi, böyleydi derken, ilk laptop sözünün üzerinden tam tamına on yıl geçer. Küçüğü 14 yaşındadır, büyüğü 17.
Bir akşam baba kapıyı çalar hevesle. Büyük kız mutfakta yemek hazırlığıyla, küçüğü ödevleriyle meşgul. Babaya kapıyı açan olmaz. Baba serzenişte bulunur çaresiz. Ama dışından ayrı, içinden ayrı: “Vaktiyle başbakanın ‘üç tane’ sözünü dinleseydik, kapıda böyle mal gibi kalmazdık!”
“Hadi çocuk meselesinde Allah’ın kuluna hak verdin! Hanıma ne oluyor yahu? “Üçer dörder” diyen Rabbim! Sen her şeyin en âlâsını bilirsin!”
“Evin babası geldi kızlar!”
“Hoş geldiiin!”
“Size bir sürprizim var!”
“Yaaa! Laptop mu aldın bize?”
Artık işin suyu çıktığı için, son bir senedir “laptoplu şakalarla” kötü kalpli babadan intikam almaktadır çocuklar… Böyle olunca, babanın laptop aldığına kızlarını inandırmasının şimdi ne kadar zor olacağını sizler de takdir edersiniz.
Laptopu gören kızlar hakikaten şoktadır. Babaları on sene sonra kendilerine bir laptop almıştır. Hem de ne laptop!
“Baba bu neee!”
“Laptop kızım!”
“Baba bunda Windows 7 diye bir şey yüklü! Farkındaysan 2020 yılındayız baba!”
“Bilgisayarlardan DVD kalkalı 6 sene oluyor! Gramofon alsaydın bari! Taş plak bulmamız daha kolay olurdu!”
Kızlarının taarruza kalktığı yerde anaları da koruma ateşiyle destek verir:
“Efendi bu laptop çok eski, yenisi al bunun!”
“Bak Hanım! Bana kapıyı da açmadın zaten! Eşeğin aklına karpuz kabuğunu getirme! Eskinin yenisinden hiç bahsetme bana!”
“Alacağım dediğini on seneye alacaksan benim için hava hoş! Ama sen de bu bilgisayar gibi antikaya çıkarsın. Bak o zaman çok gülerim. Çok para ödedin mi bari bu külüstüre?”
Hanım bu cevabı vererek, aklınca intikam alıyor işte. Ama cevabımın nasıl bir şey olacağını bilemiyor yazık!
“Ben bunu alalı on yıl oluyor hanım! Senin daha haberin yok! Bak işte faturası burada! Kaça aldığımı çok merak ediyorsan bakabilirsin!”
Onların ne kadar şaşıracağının hayaliyle geçirdi bu baba, koskoca on yılı.
Faturayı gördüklerinde yüzlerindeki hayret ötesi hâl, inanın anlatılır gibi değildi! İçinden dedi ki; “Bu sürpriz için bir on yıl daha beklenirdi bee!”
Hanım küstü, bir köşeye çekildi. İlk dili çözülen küçük kız oldu:
“Baba sen çıldırdın mı? On yıl önce bu bilgisayarı aldın ve kutusuyla öylece bir yere mi koydun?”
“Evet, aynen dediğin gibi oldu.”
“Neden?” diye sorabildi büyük kız sadece…
Hafiften çenesi titriyordu; sinirden olmalı…
“Bununla size bir şey anlatmak istedim! Sizin şimdi “külüstür” deyip metelik vermediğiniz laptop var ya! Sizin on senedir hayalinizdi. Bununla yattınız bununla kalktınız. Geceleri rüyanızda bunu gördünüz. Her şeyden çok bunu istediniz. Bunun için bana az mı yalvarıp diller döktünüz, babanıza laflar soktunuz. İşte hülyalarınızı süsleyen laptop bir külüstür olarak karşınızda duruyor…”
“İyi ama! Biz laptop dedik. Her zaman yenisi çıkıyor bu şeyin!” diye itiraz etti büyük kız. Yavaş yavaş buzu çözülmeye başlamıştı.
“Çocukken seyretmek için uğruna gözyaşı döktüğün çizgi filmleri açsam şimdi, salakça bulur, 5 dakika tahammül edemezsin! Hâlbuki şimdi saçma bulduğun şeyler on yıl önce de aynıydı. On yıl önce sen Kayu ile evlenme hayalleri kuruyordun, biliyor musun küçük hanım? Dediklerimi doğru anlamanızı rica ederim. Eskiyecek bir şeyin yenisi de eskir. Bari şimdi salakça şeylerle uğraşmayın, külüstüre çıkacak hayaller peşinde koşmayın!”
“Bir laptop alsaydın ne olurdu ki?” diye masumca sordu küçüğü.
“Bir şey olmazdı! Laptopun yoktu on yıldır. Ne oldu? Hayatından ne eksildi? Hiç değilse on yıldır kitap okumaya vaktin oldu bir düşünsene! On yıldır çok daha büyük hayaller peşinde koşsaydın, çok daha iyi olurdu? En azından her gün, bir öncesinden daha güzel bir hayat yaşardın! Hazır önünüzde uzun bir hayat varken bence, eskimeyecek bir hayat yaşayıp külüstüre çıkmayacak bir insan olmanın yoluna bakın!”
Odada farklı bir sessizlik hâkimdi. Kızlar eski laptoba bakıyordu. Hanım da önüne. Önceki küskünlüğü duruyordu. Biraz da mahcup bir hâli vardı sanki!
Kocasını külüstüre çıkardığına utanıyordur belki…
Peki baba ne hâlde mi? Tereddütte. Bir on yıl daha mı bekleseydi keşke? Yok yok iyi oldu. Yol yakınken bazı şeylerin farkına vardılar. İyi oldu iyi…
Harun Kırkıl'ın Yazısı.