Lider, İlham Kaynağı Olan Kişidir
Bu ay Genç Dergisi okurları için özel bir dosyamız var: Lider, öncü, kanaat önderi gibi kavramlar ne demek, gençlerde nasıl bir karşılık buluyor ve bu isimler/kurumlardan nasıl ilhamlar doğar, buna kafa yoruyoruz. Bu anlamda “işin ehli” diyeceğimiz isimlerden görüş almayı, röportaj yapmayı da ihmal etmedik. Yönetici Danışmanlığı, Kişisel Gelişim ve İnsan Davranışları Uzmanı Consullent Eğitim Danışmanlık Şirketi Kurucusu Ahmet Şahin Akbulut’la da bu minvalde konuştuk.
Evvela şunu sormak istiyorum: “Lider-öncü-önder” gibi kavramları nasıl tanımlıyorsunuz? Bu ifadelerin karşılığı sizce/sizde nedir?
Kim için tanımladığımız önemli tabii. Lider, öncü ya da önder tanımlarının her biri farklı kitlelere öncülük yapacak kişi için farklı bir tanıma sahip olabilir. Fakat hiç unutmayacağımız tertemiz bir tanım var. Lider, ilham kaynağı olan kişidir. İlham kaynağı olmayı hayal etsene, hayata dair ne varsa kafan sıkıştığında sana ilham verecek biri var. Muhteşem bir güven hissi değil mi? İşte yaşamakla ilgili, neyden endişe ediyorsan sana güven veren kişidir lider. Her birimiz böyle bir potansiyele sahibiz. Farkına varıp, üstüne gitmek gerek.
Bizde Lider Arayışı Doğal Bir İhtiyaç Gibi
Bir tanıdığım “liderlik yalnız olmaktır, yalnızlığı göze almaktır” demişti. Bu sizce neden kaynaklanıyor? Liderler, önde olanlar gerekli desteği veya karşılığı bulamıyorlar mı?
Güzel bir yaklaşım. Melankolik, sloganik bir tanım... Şöyle anlıyorum bu sözü, kalabalıklar içindeki yalnızlık. Liderlerin sorunsalı daha çok anlaşılamamak olabilir. Düşünce ve eylem hızlarına yetişemeyen takipçileri vardır. Zaten onları öncü yapan da bu farklı bakış açıları oluyor. Özellikle belli bir organizasyonun sorumluluk ve değerlerinin savunucusu olan topluluklarda liderler gerekli hizmet hızına erişemeyen kişiler arasında ıssızlığı yaşayabilirler. Liderin etrafındakiler harekete geçtiklerinde lider bunu 5 yıl önce düşünmüştür yüksek ihtimalle. Destek olmak isteyen çoktur da liderin beklediği hız, kalite ve anlayışta iş üreten nadirdir. Kültürler arasında da lider tanımı ve davranışları farklı olabiliyor. Örneğin, bizim kültürümüzde lider arayışı doğal bir ihtiyaç gibi. Bunun yanında lider olmak isteyen de az değil. Bu da insanın önde olma ihtirasından kaynaklanıyor zannımca. Liderlik doğal bir süreçtir. Kendiliğinden kabul alırlar. Kabul diyorum. Statü zorbalığının yaşandığı resmi yetki ile insanları yönlendirmek, olsa olsa modası geçmiş, kısa vadeli bir yöneticiliktir. Şahsiyetin ön planda olduğu ve hedeflerin uzun vadeli planlarda kendini gösterdiği aşkın bakış açısı, karizmatik etki alanı, liderde kendini gösteriyor. Böyle bir durumda kişiler kendi değer yargılarına, kişilik özelliklerine en yakın kişileri doğal olarak kendine lider olarak seçiyor. İnsanoğlu, fayda umduğu, kendine esin verecek, insan odaklı bakış açısıyla kendisini değerli hissettiren kişileri öncü kabul ediyor.
Lider, Yürümeyi Öğretir, Sırtına Alıp Taşımaz
Kimlere “kanaat önderi” diyebiliriz? Böyle içimiz rahat olacak şekilde, “İşte benim yol göstericim bu!” diyeceğimiz insanlar, öncüler olabilir mi?
Olmalı. Hiç rotasız bir gemi, ustasız bir sanat, rehbersiz bir yolcu olur mu? İnsanlar kabul etmeseler de, kendine bir rol model seçer. Bu ister bir düşünce gurusu, ister bir sanatçı, ister bir kanaat önderi, ister bir siyasi figür olsun birilerini kendimize seçeriz. Genelde seçtiklerimiz yürüdüğümüz yolun yolcusudur. “Kimi model alıyorum?” sorusunu sormak lazım. Kafa karışıklıklarımı ne ile ve kim ile çözüyorum? Yolumu kim bulduruyor? Zorlandığımda hangi fikir, düşünce işimi kolaylaştırıyor. Kiminle kanaat ediyorum, kimin kanaati benim ilham kaynağım oluyor? İşte bu kişi kanaat önderim. Öyle bir zamandan geçiyoruz ki, doğrular yanlışlar kümesinin içinde gizlenmiş gibi. Yanlışlar kümesine girmeden doğruya ulaşamayacak gibiyiz. Vakit gece, el yordamıyla ilerlemeyecek gibiyiz. Hava fırtınalı, sağ ve salim sahile ulaşamayacak gibiyiz. Biri lazım bize, kalbimizden tutsun hissetmeyi göstersin, hissedelim, aklımızdan tutsun fikretmeyi göstersin, düşünelim. Yolu göstersin yürüyelim. Geceyi fark edelim, fırtınaya uygun hale gelip, selametle varalım varacak yerimize. Lider ilham verir, yol gösterir, risk alır, risk almayı gösterir. Başarılı olduğunuzda “kendimi başarılı hissediyorum, bunu ben başardım” diyorsanız, hayatınızda bir lider vardır. Başarılı olduğunuzda “eğer sen olmasaydın bunu başaramazdım” diyorsanız, lider sizi yönetmiştir, liderinizi gözden geçirin. Lider, yürümeyi öğretir, sırtına alıp taşımaz.
Bir liderin göz alması gereken zorluklar, meşakkatlerden bahsedebilir misiniz? Mesela biz “yalnızlık” dedik ama -belki katılmayarak- bize bir harita çıkarabilir misiniz?
Liderler elbette zorlukla karşılaşacak. Zorluk olmadan olmaz. En büyük zorluk da insan zorluğu. İnsan becerileri ve yapabilirlikleri itibariyle noksandır, her zaman bir gelişim alanı vardır. Oldum diyemeden, öldüm diyecek. Bu noksanlığın farkında olmayanlar liderin temel zorluğudur. Çok bilenler, akıl verenler, kısa bir tecrübeden sonra lider gibi olanlar, eleştirenler, liderin takipçisi olmak yerine izlerini sorgulayanlar yolda takılıp kalıyorlar.
Liderin uzun vadeli bakış açısının, sığ bakış açılarına sahip kişiler tarafından anlaşılmaması da en bariz sorun. Provokatif tutumla ortaya koyduğu basiretli eylemlerine tembellikle, kıyaslama ile cevap veren ağır kanlılar bir başka sorun. “Ben bilirim”, “biz böyle görmedik”, “bana göre böyle”, “en doğrusu budur” diyen sabit zihinliler bir başka sorun. Okumayan, düşünmeyen, suçlayan, risk almayan, sürekli takdir bekleyen, nazlanmak isteyen daha onlarcasını sayabileceğim ham ruhlar, liderin meşakkatini artırdıkça artırır.
Dünyanın giderek bireyselci, paylaşımın ve toplumsallaşmanın azaldığı bir zemine gittiği konuşuluyor. Buna katılıyor musunuz? Artık insanlar sadece kendileri için mi yaşıyorlar? Liderlik, öncülük dediğimiz kavramlar da acaba unutulacak mı?
İlginç bir noktaya doğru yol aldığımız söyleyebiliriz. O da insanın yalnızlaşması, bir başkasına olan ihtiyacı acı tecrübelerle anlaması. İletişim araçları çoğaldıkça iletişimsizliğe doğru sürükleniyoruz. Her şeyden anlık haberdarız. Haberdar olduklarımızın hızı o kadar fazla ki hissedip, sindirip, anlam üretene kadar etkisi kayboluyor. Sosyal medya bunun en bariz yaşandığı bir mecra. Önemsiz şeyler için harcadığımız vakit, akıl ve duygu israfı had safhada. Balıkların zehirlenip yok olmasına üzüldüğümüz anlarda, bir bebeğin çöp kovasına atılmasına benzer bir duygu ve tepki ile üzülebiliyoruz. İhtiyaçlar hiyerarşininin en tepesindeki en az ihtiyaç alanımıza giren “kendini gerçekleştirme ihtiyacı” en temel ihtiyacımız haline geldi. Haline geldi diyorum çünkü bunun en temel ihtiyaç olarak bize sunulması söz konusu. Bireyselcilik, ihtiyaçlarımızın sınırsızlığının farkında olmayarak her türlü imkanı zorlama ve elde etme bilinçsizliğinden kaynaklanıyor. İmkanların zorlandığı ve ne olursa olsun elde edip, kaybetmeme dürtüsü paylaşımı engelliyor. Paylaşımın olmadığı kalabalıklara dönüşüyoruz.
“Benim Hâlâ Umudum Var”
Buraya kadar duymak istediklerimizdi. Şimdi benim gördüğüm bir başka boyut var. Başkası için düşünen, yaşayan, üreten, fedakarlık yapabilecek bir kalbe sahip, nitelikli bir insan grubu da var. Bu sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde var. Yine algılara geliyoruz, bize ipteki cambazı gösterirken başka bir durumu kaçırıyoruz. Birbirimize olan inancımızı, sevgimizi, bağlılığımızı kaçırıyoruz. “Benim hâlâ umudum var” diyor ya şarkı. Benim hâlâ umudum var.
Liderlik kavramı unutulamaz. Fıtri değil. İnsan var olduğu sürece, dünyada 2 kişi kalsa, biri diğerine öncülük edecektir. Öyle olmasaydı, Furkan suresi 74’te “bizi müttakilere önder eyle!” duası bize öğretilmezdi.
GENÇ'ın Yazısı.