Bekir Türker

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Koskoca Muhibbi’nin yani cihan hükümdarı Kanuni’nin bile devlet mi yoksa sağlık mı ikileminde kalmadan doğrudan sağlığı seçtiğini ifade ettiği muhteşem mısralarından da anlaşılacağı üzere gerçektende insanlar için sağlık kadar büyük bir devlet, sıhhat kadar âlâ bir nimet olamaz. Ne güzel demiş atalarımız “Her işin başı sağlıktır” diye. Öyle değil mi ama? Düşünün, bir insanın kasalar dolusu parası, saymaya üşeneceği kadar malı olsa ama sağlığı olmasa, ne anlamı kalır hayatının. İnsanın en gerçek zenginliğidir sağlığı. Onun ne büyük bir hazine olduğunu ise ancak sağlığını yitirenler anlayabilir.

Hastalıkların hemen hepsi eza ve cefanın müsebbibidir. Küçük bir nezle ya da grip bile insanı elden ayaktan kesip yatağa düşürebilir. Hele ki bu hastalıklar verem gibi korkunç, insanları can paresinden vuran, ağız dolu kan kusturarak ölümün pençesine atan bir hastalık olursa...

Verem, tarihin bilinen en eski hastalıklardan biri olup, nedenlerinin kesin olarak bilinmesine, yaklaşık elli yıldır önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmasına rağmen hâlâ dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam etmekte, yerküre üzerinde yılda üç milyonu aşkın insanın ruhunu bedeninden ayırmaktadır. Aslında gezegenimizde yaşayan her üç kişiden birinin veremle yolu kesişmiştir. Hâlihazırda her yıl sekiz milyon kişiye verem hastalığı teşhisi konulmaktadır. Hem maddi hem de manevi bakımdan insanın ömrünü zehir eden, ızdırap çektiren verem acımasız bir cellat gibidir.

Zamanında bireylere ve toplumlara büyük acılar yaşatmış olan veremin, uzun vadede devam eden halsizlik, iştahsızlık, hafif ateş ve sürekli öksürük, kanlı balgam gibi belirtileri vardır. Kilo kaybı yaşatması ve güçten düşürmesi hasebiyle de insanı sosyal hayattan koparmaktadır. Bir de bu illet çok kolay ve akıllara zarar sinsi bir yol ile bulaşmaktadır. Tıp dilindeki ismiyle tüberküloz hastası bir kişinin hapşırması, öksürmesi hatta konuşması ile havaya dağılan Koch basillerinin sağlıklı bir insan tarafından solunmasıyla akciğere yerleşir ve bekler. Bir başka sinsiliği ise burada zuhur eder. Acımasız bir avcı gibi avının direncinin düşmesini ve takatinin bitmesini bekleyip, işe koyulur. Lakin üzülmeyin, avcının varlığı ve belirtileri erken anlaşılırsa her devrede tedavisi mümkündür.

Verem mikrobunu bulan ve bu sayede insanlığa büyük faydası dokunan 20. yüzyılın en esaslı tıp adamlarından Robert Koch, tarihin karanlık sayfalarının arasına altın bir yaprak eklemiş, insanoğlunu büyük bir beladan kurtarmıştır.

Halk arasında ince hastalık olarak da bilinen veremden korunma, modern tıbbın gelişmesiyle beraber üretilen aşılarla ölümcül etkisini yitirmiş ve bu hastalıkla mücadele kolaylaşmıştır. Sağlık bakanlığımız, verem afetini ortadan kaldırmak, bizleri bu korkunç hastalığın yırtıcı pençesinden kurtarmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Açtığı Verem Savaş Dispanserleriyle bizlere geniş ölçüde yararlı olmuştur. Uygulamasına ilk kez 1951 yılında başlanan BCG aşısı, 2006 yılından itibaren tek doza indirilmiş ve ücretsiz olarak iki aylık bebeklerimize tatbik edilmiştir. Yine de biz veremden korunmada aşı ile sınırlı kalmayalım. Bağışıklık sistemimizi her daim dirençli ve sağlam tutmaya, hijyen ve temizliğimize gerekli önemi vermeye dikkat edelim. Unutmamalıyız ki vereme karşı en etkili korunma yolu, o gelmeden önceki yaptıklarımızdır.

Sonuç olarak; sağlıklı kişilerin tüberküloz hastası olmalarını önlemek için verem mikrobunun bulaşma zincirinin kırılması gerekmektedir. Burada en önemli iş bize düşmektedir. Bu hastalığı iyi tanıyıp, belirtilerini kendimizde ya da yakınlarımızda fark ettiğimiz zaman hemen doktora başvurup tedaviye erken başlamak elzemdir. “Kişi kendisinin doktorudur” düsturunu unutmazsak ve tetikte olursak tüm hastalıklar önlenebilir ve atlatılabilir. Sağlığımızın kıymetini, sağlığımızı kaybetmeden önce bilmek dileğiyle.


GENÇ'ın Yazısı.