Kutsi Yapılar: Ertuğrul Tekke Camii
Site Özel
2282 okunma
Adem Mırat
Kızı Aişe Osmanoğlu’nun ifade ettiğine göre dini bütün bir insandı Sultan Abdülhamid. Dini vecibeler dışında Kuran-ı Kerim ve Buhari-i Şerif okurdu. Gençlik ve şehzadelik yıllarında Şazeli tarikatına intisap eder, namazlarını camilerde kılmaya özen gösterirdi. Ramazan’da Ayasofya Camii, bayramlarda özellikle Süleymaniye Camii'ni tercih ederdi. Yahya Efendi Dergâhı'nda zikir dersleri alır, sohbetlere katılır birçok hocadan istifade ederdi. Abdestsiz bulunmamaya özen gösterirdi. Sabah uyandığında abdest almaya abdestsiz gitmemek için yatağının başucunda bir parça tuğla bulundurur ve onunla teyemmüm alırdı.
Üç aylık şehzadelik döneminden sonra tahta çıkan sultan Abdülhamid’in uyguladığı en büyük strateji şüphe yok ki hilafet politikasıydı. Sultan Abdülhamid, hilafet makamı ile en ücra köşedeki Müslümanlara sirayet etmek için çeşitli tarikat ve âlimlerden destek alırdı. Halk arasında itibar gören şeyhleri çevresine toplamaya başladı. Payitahtın çeşitli bölgelerine yerleştirilen şeyh ve hocaların giderleri saray tarafından karşılanıyordu. Böylece Müslümanlar ile Payitaht arasındaki manevi bağ güçlenmeye başladı.
Bu manevi köprülerin önemli şeyhlerinden biri de Tunus asıllı Şazeli tarikatı Şeyhi Zafir Efendi'dir. Trablusgarp valisi Mahmud Paşa'nın tanışıp İstanbul’a getirdiği şeyh ilk olarak Unkapanı civarında zikir ve sohbetlerine başlamıştır. O dönemde şehzade olan Sultan, bu sohbetlerden birine katılır ve Zafir Efendi'nin sohbetinden etkilenir. Bu sohbet sonunda şeyhe karşı gönülden muhabbet duyar ve daima sohbetlerine katılmaya özen göstermiştir.
Sultanın tahta çıktığı sürede Medine'de olan Şeyh Zafir Efendi, sultanın daveti üzerine İstanbul’a gelir. Yıldız Hamidiye Camii’nde sohbetlerine başlayan şeyh, ilerleyen sürede Şazeli Tarikatı'na uygun zikirlere de başlar. Sultanın büyük ilgisine mazhar olan Şeyh Zafir Efendi ve müridleri için Sultan Abdülhamid Serencebey yokuşunda bir külliye yapılmasını ister. 1778 yılında inşa edilen külliye Şazeli Tarikatı`nın Osmanlı topraklarındaki ilk imareti olur. Külliye; cami, misafirhane, türbe ve kütüphaneden oluşmaktadır.
İki katlı dikdörtgen planlı camii, ahşap bir çatıya sahiptir. Girişteki merdivenlerden kadınlar mahfiline çıkılıyor, sol taraftaki kapıdan ise caminin ana kısmına geçiliyor. Sekiz adet ahşap sütun, kadınlar mahfilini kafeslerini ve ahşap tavanı taşıyor. Kadınlar mahfilinin kafesleri, Yıldız Sarayı marangozhanesinde bizatihi sultan Abdülhamid’in elinden çıkmıştır. Tavan ve kafeslerin birleştiği sekiz köşede Allah-u Teâlâ’nın, Peygamber Efendimizin, Hulefa-yi Raşidin ve Efendimizin torunlarının isimlerini taşıyan hat levhaları asılıdır. Osmanlının son dönem kalemkari tavan süslemeleri, sade bir mermer işlemleri ile zarafet örneği olan mihrap ver minber cami içerisinde görülmeye değer ayrıntılardır.
Cami adını Osmanlı hanedanının ceddi Ertuğrul Gazi'nin hatırasına, yine sultanın bu maksatla Domaniç Türklerinden oluşan Ertuğrul alayının ibadetine tahsis edilmesinden almaktadır.
1925 yılında tekke ve zaviyeler kanunu ile kapatılan cami, Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi. 1957 yılına kadar ilkokul olarak kullanıldı. 1991-1973 yıllarında geçirdiği yenileme sonunda tekrar ibadete açılan camii özgünlüğünü koruyarak günümüze kadar ulaştı.
KAYNAKÇA
*Ozan Bodur - Gök Sultan
*Fatih Köse, Arşiv Belgelerinin Işığında İstanbul Şâzelî Tekkelerinin Tarihi
*TDV Ansiklopedisi 1.Cilt - Abdülhamid II
GENÇ'ın Yazısı.