Sanırım aramızda bu uyarıyı almayanımız yoktur. Muhakkak sofra başında, ağzımıza yemekten evvel kallavi ses tonu ile bu uyarıyı tıkıştırmıştır bir büyüğümüz. Yıllarca hakikat bu sanırdım. Sofrada konuşulmaz, susulur. Gözler yemeğe kilitlenir. Yemek sessiz sedasız yenilir. Muhabbetsiz ve ruhsuz. Tuz istenecek olsa parmak ile işaret edilir. En az konuşan, sofra adabına en uygun davranmış olandır. Yıllarca böyle bildik, böyle uyguladık.

Dün bir vesileyle katıldığım muhabbet meclisinde kardeşlerden birisi “Bize yıllarca sofrada konuşulmaz dediler. Sofra muhabbetinden mahrum büyüdük. Sonrada sadece üzerine bir tabak çorba konulan masaları kolay terk ettik. Bugün çoğu ailede sofra düzeni yok. Karnı acıkan gidip yemeğini yiyor.” diyerek belki şuurlu bir şekilde belki de bilmeden çok mühim bir noktaya parmak bastı.
 
Bugün çoğu ailede, konuşulmayan sofralar bile kalmadı. Artık sofrada konuşmamak hak getire, sofra konuşulmaz oldu. Ruhsuz ve muhabbetsiz sofralardan hızlı bir kopuş yaşadık. Güne ailecek başlanılan sabah kahvaltıları imkansız nispetinde artık. Malumunuz baba erkenden evden çıkar, çocukların her birinin evden çıkma ve dolayısıyla uyanma saatleri farklıdır. Bari akşam yemekleri birlikte olsun diyecek olsak çocukların ödevleri, oyunları; ebeveynlerin haber bültenleri, dizileri, sosyal medya hesapları ile dolu zamanlarında sofraya vakit ayırmak pek mümkün değildir. Bilgisayar başında atıştırılan yiyecekler, mutfağa bir gitmişken ayaküstü içilen çorbalar çok daha pratik, modern, hızlı…
 
Bir önceki neslimize anlatacak olsak, böyle edepsizlik mi olur diyerek imkan vermeyecekleri bir yemek kültürümüz daha doğrusu kültürsüzlüğümüz var artık. Fakat sökülen ilk ilmek belkide “Sofrada Konuşulmaz” yargısında gizli. Yıllarca bunu doğru sanmamızda hatta dini bir emir bilmemizde…
 
Bakın İmam Gazali İhyasında ne diyor; 
 
“Yemek esnasında konuşmak, susmamak, salihlerin hikayelerini anlatmak sofra adabındandır.”
 
Ve bakın Efendimiz (s.a.v) ne buyuruyor;
 
“Bir arada yiyiniz. Sizin için bereketli ve mübarek olur.” (Ebu Davud, İbni Mace)
 
Maalesef ki bilemedik, Efendimizin sofra başında Hz Ali (r.a) ile zeytin çekirdeklerini vesile kılarak şakalaştığını göremedik, aile babasının çektiği besmele ile ısınan çorbalarla gönlümüzü doyuramadık, sofraları suffa kılamadık. Şimdi sofrasız evlerde yemek masasını süs eşyalarına, biblolara, vazolara bıraktık. Muhabbetin olmadığı masalarda bu varlıklardan farksız olduğumuzu unutarak.
 
Basit bir mevzu değil anlattıklarım, uygulanması hiç kolay değil. Fakat sarsılan baba figürüne, savrulan gençliğe, dağılan ailelere bir çözüm arıyorsak sofranın başına oturmalıyız. Biblo olarak değil, aile fertleri olarak. Muhabbetin merkezi olmalı sofralarımız, babanın ailesini kucakladığı bir durak, çocuğun içini döktüğü sığınak, annenin sevgisini sunduğu bir liman olmalı. Bugün aile bireyleri birbirini tanımaz halde. Sofra ile barışmadan birbirimiz ile tanışmamız çok zor. Sofralar suffa olmadan aile olmamız çok zor… 
 
Suffa: Resûl-i Ekrem’in Medine’deki medresesine verilen isim.


Ender Ekim'ın Yazısı.