Abdullah Koçak

`Pandemi Dönemi`, biz büyükler için artık aşina olduğumuz bir söz öbeği olsa da 2010`dan sonra doğanlar için dünyanın ta kendisi. Zira sözünü ettiğimiz yaş grubu başka bir dünyayı tanıma fırsatı bile elde edemeden dünyanın bu haliyle tanışmış oldu. İlk başlarda garipsediğimiz, sonrasındaysa alıştığımız ve `Yeni Normal` diye adlandırılan dünya düzeni, bu yaştakilerin bildiği tek `düzen`.

Bu `düzen`in Türkiye için getirdiği en büyük değişiklikler kuşkusuz, maske takmanın hemen her yerde zorunlu olması ile sokağa çıkma kısıtlamaları oldu. Maske zorunluluğu sebebiyle sosyal ortamlarda maskesiz birini görmek adeta hastalıklı birini görmekle eşdeğer sayılıyor. Maske ile ilgili sürecin başında, itiraz edenler olsa da, genel kanı maskenin koruyuculuğu ve zorunlu olmasının gerekliliği olduğu için toplum da buna göre tepkiler veriyor. Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu günlerde dışarıya çıkıldığında ise hastalık bulaşacağı korkusu yaşanıyor. 
 
Kısıtlamaların Yansımaları
 
Uzmanlara göre sokağa çıkma kısıtlamaları, maskesizliğe yaptırım gibi artık bize normal gelen bazı uygulamalar, çocuklarda, dünyada yaşamanın korkunç ve tehlikeli olduğu fikrini oluşturmaya başladı. Bu sebeple bazı çocuklar dışarı çıkmayı hiç istemezken bazıları ise eve girmek istemiyor. Bağışıklık sistemi sorunları, alerjiler, hiperaktivite gibi sağlık problemlerini bir kenara bırakırsak; çocukların duygusal gelişimleri de sekteye uğruyor ve çeşitli fobiler geliştiriyorlar.
 
Kimi çocuklar ev dışındaki insanlarla bırakın ilişki kurmayı ve sohbet etmeyi, göz kontağı dahi kuramayacak hale gelebiliyorlar. Hatta kimi uzmanlara göre, şartların bu şekilde devam etmesi halinde, evlenmek için gereken iletişim yetisinden yoksun hale dahi gelebilirler. Şimdinin çocukları evlerinde konforlu olsalar da, ev dışında yaşamak zorunda kaldıkları yetişkinlik çağlarında yaşamaktan korkan, uyumsuz, endişeli ve umutsuz kimseler haline gelmeleri alanın uzmanları için uzak bir ihtimal değil. 
 
Konfor Ne Getirir?
 
Bir başka açıdan bakacak olursak çocuklar, tahmin edilebileceği üzere bu yaşam şeklini oldukça rahat buluyorlar. Hemen hepimizin gözlemlediği üzere, herhangi yaştaki bir çocuk, eline telefon verildiği zaman Youtube`dan istediği videoları bulup onları saatlerce izleyebilecek potansiyelde. Bu durum elbette hiçbir ebeveynin veya eğitimcinin tasvip etmeyeceği bir durum. Keza konfor ve atâlet duygusu, hiçbir meydan okuma olmaksızın uzun süre devam ettirildiğinde, özellikle de çocuk gelişimi için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Uzmanların ortak görüşüne göre çocuklar, fazlasıyla konforlu bir çevrede büyürken konforlu kalabilirler ama beklenen ölçülerde büyüyemezler ve gelişemezler. 
 
Peki Ne Yapılmalı?
 
Devlet erkânı ve Milli Eğitim Bakanlığı da bu konfor halinin zararlı sonuçlar doğuracağının farkında olsa gerek ki pandeminin başından beri çocuklar hemen hemen hiç boş kalmadılar. Örneğin EBA TV gibi çok büyük bir proje kısa sürede tamamlandı. Yakın zamanda ise Bakan Ziya Selçuk, `Sınavsız Geçiş` diye bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı.
 
Öğretmenlerin öğrencilerini dikkatli takibi, düzenli şekilde verilen ödevler ve EBA platformu çocukların konforunu bozan fakat bilişsel gelişimleri açısından olumlu etkenler olarak sayılabilir. Ödev takibi yapmak ve beraber kaliteli zaman geçirmek ise anne-baba açısından meşakkatli süreçler olsa da çocukların sosyal-duygusal gelişimi açısından çok önemlidir. Hatta daha önce hiçbir devirde şimdiki kadar önem arz etmediği bile söylenebilir. 


GENÇ'ın Yazısı.