Bir süredir farklı sebeplerle uzak kalmıştık birbirimizden. Merak etmiştim o yaşlı ağacı, bugün dönerken muhakkak uğramalıyım diye iç geçirdim. Hâlâ yeşil miydi yaprakları? Hâlâ direnebiliyor muydu, hiç emin değildim. Görüştüğümüzde beni kuru dalları ile karşılama ihtimalimin yüksek olduğunu bilsem bile, onu böyle hatırlamak hoşuma gidiyordu sanırım. Kim bilir kaç yaşındadır, neler görmüş, ne kış ve baharlar geçip gitmiştir üzerinden!

Mahallede köşe başında tek başına bekleyen şu ağaç, her seferinde dikkatimi fazlaca çekiyor aslında. Öylece kaldırımlar ve beton yığınları arasında sokağı bekliyor gibi. Ancak bu sefer çok daha fazla dikkatimi çekti. Hatta yıllardır tanışık olmamıza rağmen ilk kez fotoğrafını çektim bu yaşlı ağacın. Zira sonbaharın son demlerinde, tüm ağaçlar yapraklarını bir bir bırakırken rüzgârın seyrine, o inatla yemyeşil kalmaya çalışıyor. Sanırım etrafındaki sonbahardan habersiz kışa girecek gibi.

Tıpkı etrafında olup biten onca şeyden habersiz yaşamaya devam eden ya da yıllardır birilerini bekleyen ve belki de yaşadığı tüm acılara rağmen gülümsemeye çalışan insanlar gibi düştü gönlüme bu yaşlı ağaç!

Biliyorum şimdi toprağın nem oranı, yağmurlar, ışık ve hava akımı gibi birçok bahane bulanlarımız olacaktır. Hayır, bu öyle bir şey değil. Elbette her şey sebepler ağı ile örülü bu hayatta. Rabbimiz hayranlığımızın sınırlarını aşacak bir düzenle işletiyor her şeyi, bunu biliyorum. Ancak vesileler sonucu oluşan bu durum, başka bir şeyler anlatıyor olmalı bize. Sonbahar kapıdan emaneti kışa teslim ederken, bu yaşlı ağacın aklı hala baharda mı kalmıştı? Ne kadar daha direnebilir bilmiyorum ama çabalıyor işte kendince.

Bir süredir farklı sebeplerle uzak kalmıştık birbirimizden. Merak etmiştim o yaşlı ağacı, bugün dönerken muhakkak uğramalıyım diye iç geçirdim. Hâlâ yeşil miydi yaprakları? Hâlâ direnebiliyor muydu, hiç emin değildim. Görüştüğümüzde beni kuru dalları ile karşılama ihtimalinin yüksek olduğunu bilsem bile, onu böyle hatırlamak hoşuma gidiyordu sanırım. Kim bilir kaç yaşındadır, neler görmüş, ne kış ve baharlar geçip gitmiştir üzerinden! Belki de yıllar önce başka ağaçlar da vardı bu betonların istila ettiği sokakta. Ne bileyim, yalnızlığı içimi acıtmıştı biraz.

Dönerken, eve geçmeden önce o ara sokağa girdim heyecanla. Geç vakit olduğundan kimsecikler yoktu sokakta ama ağacın rüzgârda sallanan yapraklarının sesi, adeta bir selamlama gibiydi ve heyecanlanmama vesile olmuştu. Sanki eski bir dostla karşılaşıp, kısa da olsa sohbet edip hasret giderecekmişiz hissi her yanımı sarmıştı. Evet, yerlerde son gördüğümden daha fazla yaprak olsa da hala direnmeye devam ediyordu bizim yaşlı ağaç, baharı kaybetmemek için. “Zorlama akışına bırak be dostum!” demek geldi içimden ama çok da üzülüyordum kırılır belki diye. Yalnızlığı öylesine keskin geldi ki bu gece vaktinde bana, dallarının altına geçip öylece izledim bir süre onu. Sonra nereden aklıma geldiyse, insanlar bazen etrafındaki kalabalıklardan uzaklaşıp yalnız kalmak ister, kimi zaman ise elindeki onca şeye rağmen yalnızlıktan şikâyet eder. Ne garip değil mi? Bu yaşlı dostumun bir şikâyeti var mıydı acaba?

Bir süre sonra etraftaki binalarda oturanların benim bu garip halimi fark edip yanlış anlayabileceklerini düşünüp tedirgin olmuştum. Zira kafamdaki bu şapka ve yüzümün yarısını da üşümemek için kapadığım bu atkı ile hiç de tekin durmuyordum bu boş sokakta. O sırada etraftaki binalarda yanıp sönen ışıklar .................................................................................


Emre Topoğlu'ın Yazısı.