Annem, babam, iki abim ve kardeşimle muhabbet ortamında olduğumuz, babamın sözü eline aldığı huzurlu bir akşamdayız, usulca anlatıyor:

“Yıl 82, ilkokulu bitirmişim. Yaptığım tek iş her gün aynı saatte aynı yerde keçileri otlatmak. Hiç değişmiyor, çobanlık yapmaya uyanıyorum her gün.

Bir gün çekildim bir köşeye dedim ki kendime: “Bu böyle olmaz, hayatımı hiç değişmeden aynı işle geçiremem, zoruma gidiyor böyle yaşamak.” Ben bir köşede bunları düşünürken keçilerden en iyisini kurt kapmış. O anki korkumu hiç unutmuyorum. Eve döndüm, babam dövdü tabi. Daha da zoruma gitti bir keçinin yokluğu için dövülmek.

O akşam kıyafetlerimi hayvanların olduğu yerde gizledim, gün aydınlık olur olmaz da çıktım yola. Önce 12 kilometre yürüdüm köyden merkeze, sonra otogara vardım, ilk gördüğüm otobüse baktım, üzerinde İzmir yazıyor. Düşünmeden bindim. Mardin’den İzmir’e koltuklar arasındaki koridorda geçirdim yirmi dört saati. Hikayem böyle değişmeye başladı. Gerçekten yaşadığımı böyle anladım.

Çok üzdüm babamı, ama aynı şeyleri yapıp aynı şey üzerinde ölmek fikri güzel değildi. Bir yerde değişmeliydi bir şeyler ve yola çıkışımla başladı değişimim, böyle hissettim gerçekten yaşadığımı.

Her şey aynı gidiyorsa hayatınızda, olduğunuz halin dışına çıkın. Yaşadığınızı o zaman daha çok hissedeceksiniz. Her şeyden öte inancımız bize bunu buyuruyor. Bir gününüz diğer gününüze eşit olmasın.”

Bunlar babacığımın sözleri. Herkesin sırrı hikayesinde gizli. Yarım asırlık bir hikayenin sırlarından bir sırdı bu. Varoluşu anlamlandırma, hayatın içinde hayat bulma çabası. Büyüklerimizin ömrü bereketli, istifademiz bol olsun.

Bir gün benim anlatamayacağım, işaret edemeyeceğim bir sırrımın olmayacağı, hayatımın içinde hayat bulamadan yarım asrı devirme fikri hiç hoşuma gitmedi.

Sırra ulaşma çabasındayım, değişimin içinde, değişimle beraber değişme çabasındayım. Her geçen gün farklı bir pencereye yönelip onu açabilmek ve o pencereden görünenlere yalnızca bakmak değil, onları gerçekten görebilmek çabasındayım. Nasip olsun sırra erişebilmek ve yaşayabilmek. Amin.


Nurcan Doğan'ın Yazısı.