Zehranur İpek

Evet evet ben hep çekmecelerden dem vururdum küçükken. Yaşıtlarım oyunlardan, ödevlerden, öğretmenlerden dem vururken ben çekmecelerden dem vururdum. İçine istediğimiz her şeyi koyduğumuz, ağaç parçasından yapılmış sürgülü kutulardan şikayet edilir mi hiç? Ben ettim. Şu sıralar, hep dünyanın kötülüklerine şahit olan, anne-babasını yitiren; sıcak bir yuvası, koyu muhabbetlere eşlik edecek demlik demlik devireceği çayı bir yana evi dâhi olamayan minik kardeşlerimi görünce; gözlerimin görmeyişine, şikayet edecek bir çekmecesi bile olmayan kardeşlerimden habersiz oluşuma dem vuruyorum. Ama ifade ettiğim gibi ben tüm bunlardan habersizdim ve şikayetim hep çekmecelere oldu. 

19 yıl önce evimin biricik kızı olarak dünyaya geldim ve her kız çocuğu gibi yıllar sonra annesinin yükünü hafifletmek üzere daha 7-8 yaşlarında ev sorumluluklarını ufak ufak devralmaya başladım. Halim emsallerimden farklıydı biraz. Arkadaşlarım yaptıkları ilk pastayı, kıvamını bir türlü tutturamadığı keki, en sevdiğim kurabiyeyi yaptığını anlatırken benim ne anlatacak taşan çorbam ne de üstünde saatlerce süslemeler yapmama rağmen kıvamını bir türlü tutturamadığım kek deneyimim vardı. Çünkü ben ilk çekmeceleri düzenlemeyi öğrendim. Annemin elime tutuşturduğu beyaz, ince toz bezim ve “hadi, sen çekmeceleri düzenle” seslenişi hala kulağımdadır. Onlar mutfaktan başlamışken ben neden çekmeceleri tekrar tekrar düzenliyordum? Neden mutfak bana ‘aman yanarsın!’, ‘aman üstüne dökülür!’ alanı olmuştu hep? Çekmecelerde ne vardı da ben onları düzenliyordum devamlı? 
 
Tüm sorularımın cevaplarını belki mutfağa geçme zamanım geldiğinde belki de yaşım yavaş yavaş kemale erdiğinde anladım. Çünkü ilk düzenlenmesi gereken yer çekmeceydi. Evet annem bana bunu öğretti ilk çünkü hayat da bir çekmeceydi ve herkesin kendine has bir çekmecesi vardı. Kiminin cilası dahi olmayan kiminin ceviz oyma, bakmaya doyum olmayan çekmecesi. Elbette ki hepsinin özü ağaçtı nitelikleri bambaşkaydı ama çekmecelerin dışı değildi mühim olan, içiydi. Herkesin çekmecesinin içi, dışı kadar süslü değildi çünkü. Annem “ne oyma çekmeceler gördüm içinde düzen yok, ne çekmeceler gördüm içinde hiçbir şey yok” derdi. Kimisi açınca bir an önce kapatmak istenir, darmadağınık; kimisi açılan ve tek itmekle çabucak kapanan çekmece, tıpkı hayatlarımız gibi. Bu yüzden annem beni ilk çekmecelerle tanıştırdı. 
 
Ben niteliği ne olursa olsun her şeyin öncelikle temiz ve düzenli olması gerektiğini öğrendim. Ve çekmecelerden başladım işe. Hayata benzeyen ama ondan daha küçük o çekmeceleri düzenlemek ileride hayatımı nasıl düzenleyeceğimi öğretecekti. İçine bir bir dizdiğim ve yerleri oynamasın diye yavaşça kapattığım o çekmeceler bugün, hayatıma dahil ettiğim her şeyi yerli yerine oturtmayı, ne olursa olsun önce oranın düzenli olması gerektiğini öğretti. Annem “bunun rengi güzel değil” dediğim her çekmece için “içi güzel, tertipli olsun yeter” derdi. Ben bugün anladım içi dışarıdan bakılınca belirsiz çekmeceler gibi olan her insanın, dışına değil içine bakılarak hüküm verileceğini. Bugün kavradım usandığımız ‘büyüyünce anlarsın’ cümlesini. Bugün koydum onu hak ettiği yere. Meğer annem bana çekmecelerle öğretiyormuş hayatı. Yaşam hengamesi içinde nasıl yürüyeceğimi anlatıyormuş o çekmeceler.
 
Her geçen gün daha çok şey anlıyorum. Çevremde olan minicik bir canlının hatta bir cansızın bir şeyler öğretebileceğini, cansız bile olsa dinlemeye değer bir nasihati olduğunu. Varlık bahşedilmiş her şeyin bir sebebi, haykırdığı bir manası olduğunu. Onları dinleyebilmekmiş tüm mesele, ben bugün anladım. Çekmeceler anlattı tüm bunları. Dün dem vurduğum çekmecelerin yanından bugün gülümseyerek geçiyorum. Artık tüm demlerim çekmece tertiplemesini öğretmeyen annelere. Şükranlarım ve şükrüm biricik anneme.


GENÇ'ın Yazısı.