Beklemenin Sonunda Verilen Armağan
Site Özel
2071 okunma
Ömer Akyüz
Hayatınızda “beklemek” fiiliyle ne derecede muhatap oldunuz? Dingin bir ruh hâliyle beklemek ile dur durak bilmeyen bir koşunun içerisinde oldunuz mu hiç? Maddi olarak düşünmeyin bunu. Nedense bu hayatta öyle bir raddeye geldik ki; yolculuğa, bir yerden başka bir yere gitmek olduğu şeklinde bir mana verdik. Ve yine beklemek fiilini, her şeyini bırakıp bir köşeye pusan, mücadele ve müdahaleden uzak olan şeklinde karşılık bulduk. “Beklemek” ve “yolculuk”, hayat ekseninde iki ayrı muazzam eylemdir. Biri kendi benliğini olduran, diğeri ise bu hayatta sesin ve sözün gerçek muhataplarını bulan benliklere yönelik bir eylem. İkisi de takdire şayan özellik, insana verilmiş iki önemli süs figürüdür. Doğru dokumak ve iyi oynamak gerek, zira hata kabul etmez bir yoldur. Bu, geri dönüşü olmayan çıkmaz bir sokağa girmeye benzer. İlerlemek, durmak ve geri dönmek üzere her biri için ayrı sorumlulukları taşıyan sonuçlarla karşılaşılır.
Yoldan geri dönmek, sahibi olmadığı sebeplere muhatap olunur. Bir bedenin taşıyabileceği ve bir ruhun iştiyakla sarıldığı son çareye gidilir. İçlere doğru alınan bir yolun son ukdesidir bu. Amansız bir yolun meçhul ruhlarıyla karşılaşmaya benzer. Daha önce hiç görülmemiş yüzlere şahit olunur. Bu yol, yeni bir zamanın yepyeni anlarıyla buluşmaya tekabül eder. Beklemenin ruh ve bedende eriştiği nokta bununla bitmiyor. Önce öldürür, sonra oldurur. Bir benliği inşa edercesine içsel dönüşümde yepyeni bir yol çıkıyor. Ruh, beklemek ile yürümenin felsefesi ile bezeniyor bütün yol boyunca. Bu yol, beklemenin sonundaki sevinç ile yürümenin ardındaki sır ile güzelleşiyor. Bilmek, anlamaya yetmiyor. Bilmenin en güzel şekli, hâl ile buluşan yanıdır. Amel ile birleşmeyen hiçbir sözün bu yolda bir manası yoktur.
Yarınlara yenilmeyenler, beklemeyi ve yolda yürümeyi sevenlerdir. Onlar ki bir bedende canan yolunda can olmayı tercih edenlerdir. Bir ömür boyu yüreklerde sevdayı taşımayı bilenlere özgüdür bu yol. Yorulmanın ve bitmenin bilfiil red hâlini gördüğü bedenlerdir. Yok saymak ile var olmak arasında ince bir çizgi arasında beklemektir asıl mesele. Sabır taşlarını gönül diyarına oyanların hikâyesidir bu. Kim söyleyebilir ki şimdi “ben”in öldüğünü? Kim cesaret edebilir ki buna?
Elzem olan yola çıkmaktır, yoldan çıkmak pahasına olsa bile. Yoldaki adımlar adedince yürekte gecenin ıssız sesi biriktirilir. Gönülde bir lider çıkarılır, isim verilir ona. Geçmiş günlerin acı sahnelerini törpüler, gelecek günlere umut ışığı olur. Taht kuranlara ithaf olunur tüm günler. Asıl amaç insanlığa sunulmuş bir aşkı inşa etmektir. Gönül ile dil arasında hafif bir tempo ile karşılık verilir. Bu, yılların ülfet tohumlarıyla filizlendiği süreye karşılık gelir.
Beklemenin sonunda bir armağan verilir. Çekilen tüm sancılara bir nefes olur. Kavuşmanın getirdiği esenliktir bir nevi. Gözlerden akan iki damla yaş, kalbin mahzun sebeplerden muaf olduğu vakti doğurur. İki gönül, gerçek “ben”liklere kavuşmanın heyecanını hisseder. Bu dakikadan itibaren ne gözden ne de gönülden düşürmek vardır, bir ömür boyu yüreklerde taşımak vardır. Anlayabilene ve taşıyabilene...
GENÇ'ın Yazısı.