Hümeyra Akpınar
 
Dalgalı saçlı küçük kız, babasına benzeyen bakışlarıyla etrafında olup biteni inceledi. Ağlayan annesine, kalabalığa ve uğultulu sese bir türlü anlam veremedi. Annesinin cevaplandıramayacağı sorular sordu o anda “Anne askerler neden babamın resmini taşıyor?, Anne neden bir şeye bayrak sarmışlar?, Anne babam nerede?” Bu onun mezuniyet töreninde, veli toplantısında, evliliğinde, evladı olduğunda ve hayatın yoğunluğunu bir kenara bıraktığında içinde belirecek soruydu.
 
Her şeyin başı niyet olduğu gibi, şehitliğin başı da niyettir. Furkan Doğan`ın öğretmeni, ona “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduğunda, cevap olarak “Ben şehit olacağım” dedi. Bilgisayarında Filistin resimleriyle, Tıp Fakültesi okuyup tüm insanlara yardım etme hayaliyle ve sabah namazında camiye koşuşuyla örnek bir gençti. Elleriyle itelediği dünya karşısında ‘Şehadet mi, annem mi?’ sorusuna verdiği cevap, ona şahit ve şehit olmanın ayrıcalığını bahşetti.
 
Kapı çalması birinin geldiğinin habercisidir. Fakat gönderilen her askerin ardından gelen kapı sesi, birinin gelmiş olmasının yanı sıra giden kişinin artık hiçbir zaman gelemeyeceği ihtimalini de barındırır. Kapıda beliren bazen bir insandan öte haberdir. Ona ilk kapıyı açtığında bir yüzükle gelmiş, bu yüzüğü parmağımdan ancak ölüm çıkarır demişti. Son vedasında da kendisine bir şey olursa tekrar evlenmesini söyledi. Kapı tekrar çaldı gidişinden sonra. Kapıda bir yüzük ve çokça asker belirdi. Şarapnel parçalarının parçaladığı alyansı taşıyan askerler, sanki ellerinde tonlarca kilo çuval taşıyor gibiydi. Yüzük teslim edilmek üzere ondan yola çıkmış, tüm hüznü ve yarım kalmışlığıyla geri gelmişti.                    
 
Doktor iyileştirmeye vesiledir. Fakat zor zamanlar görev tanımını tamamıyla değiştirebilir. Doktor çadırın önünde, her dakika üzerine taze kan eklenen masanın gerisinde durdu. Onun görevi, ellerinde az sayıda kalan morfini, kime uygulayacağını seçmek. Kurtuluş umudu olanlar tedavi edilebiliyor ancak. Ağır yaralı gelince doktor, askerlere işaret veriyordu. Askerler kucağına alıyor, onu ağacın altında bir gölgeliğe bırakıyor, kurtulma ümidi olanlarsa ,az bir morfinle tedavi ediliyordu. Doktorun önüne bir asker geldi. Barut ve kan kokuyordu. Askerin bedeni ve sesi tanıdıktı. Boğuk bir ‘baba’ sesi geldi. Babası yaralarına baktı oğlunun, sonra işaret verdi askerlere, kan havuzu gölgeliğe götürmeleri için. Tüm askerlerin tedavisi bitince gölgeliğe gitti baba, kararmıştı hava. Acılarla şehadet şerbetini içmiş, bir ağacın altında yatıyordu oğlu.                  
Anneler ve babalar çocuklarına düşkündürler. Soğuk su içme, zararlı alışkanlık edinme, kötü arkadaşlarla takılma derler. Geceleri kontrol edip üstünü örterler. Eğer dışarısı soğuksa çıkma ya da üzerini kalın giy derler. Fakat hiçbir anne ve baba gönderirken evladını şehadete, gitme demez. Şehit olacak kişi, canın kime verildiğini, haberin kimden geldiğini, ailesinin payına düşen sızıyı, o sızıya rağmen ‘Vatan sağ olsun’ diyeceklerine şahit olandır. Şehadet her şeyden öte çokça niyettir. Buna ‘Canları ve mallarıyla cenneti satın alanlar’ ve biz de şahidiz. 


GENÇ'ın Yazısı.