Bu köşede yer alan soru ve cevaplar, Mehmet Lütfi Arslan’ın 111 Soru - 111 Cevap isimli kitabından derlenmiştir. Erkam Yayınları’ndan kitabı temin edebilirsiniz.

Soru: “Ben kimim?” sorusu uzun zamandır zihnimi kurcalıyor. Bu sorunun cevabına nasıl ulaşabilirim?

Soru varsa umut vardır, çünkü ortalık zaten cevap kaynıyor. Asıl olan soruyu sormak ve cevabın derdine düşmektir. Sonrasında kapı da yol da açılacaktır, çünkü dert yol açar. Soruyu sormak ilk aşama, derdine düşmek ikinci aşamadır. Derde düşmek, soruyu yaşamaktır. Soruyu yaşamak ise görüşüne, bakışına, arayışına, kısacası yaşayışına soruyu nakşetmektir. Her köşede, her mahalde, her insanda ve her zamanda cevaba dair bir iz, bir işaret ve bir remiz aramak, soruyu yaşamak demektir. Bu bir hayret iklimidir.

Göz açıp kapamamızdan adım atmamıza, hayatın akışından kâinatın dönüşüne kadar her şeyde ibret var. Şahit oluyoruz.

Her an bir fütuhatın gerçekleştiği muhteşem bir cümbüşün içinde deveran ediyoruz. Hayran oluyoruz.

Tınıları her yanı sarmış muazzam bir orkestranın seyrine ve ahengine doyulmaz performansının tam ortasındayız. Sıramızı bekliyoruz.

Varoluşun idrakine varmak ve olanı biteni fark etmek, kim olduğumuza dair sorunun cevabını da içinde barındıran bir idrak verecek. Bu idrak sadece zihinle değil, gönülle erilen bir zevkin idraki olacak. “Ben kimim” sorusu, “burası neresi” ve “bu gidiş neyin nesi” sorularından bağımsız düşünülemez. Nerede olduğunu idrak, ihtişamı fark etmeyi; ihtişamı fark etmek ise idrakin zevkine varmayı getirir. O zaman var olduğunu hissetmek bir lezzete dönüşür.

Bir sahibimiz var, bir vazifemiz var, bu muhteşem kurguda bize tahsis edilmiş bir yerimiz var. “Ben kimim” sorusunun akıbeti bir idrakin zevkidir ki o zevk dünyadaki cennetin ta kendisidir. Yeter ki samimi sorulsun ve yeter ki içimizdeki karanlık tarafın umutsuzluk, karamsarlık ve kötülük telkinlerinden salim kalsın.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.