M. Berat Çakır
Hava karanlık ve soğuk. Sokak lambaları yeni sönüyor. Gün yavaş yavaş aydınlığa kavuşurken o da koşturma içinde otobüse yetişmeye çalışıyor. Asırlık çınar ağacının yanından geçiyor. Ulu çınar, bir Osmanlı camisinin bahçesinde, adeta yoldan geçenleri selamlamak için boynunu bükmüş, caminin duvarlarındaki demirlerin arasından yola doğru dallarını uzatmış. Ulu çınara selam veriyor ve otobüs durağına varıyor. 
 
Herkeste bir koşuşturma. Kimi otobüsü saatinde gelmediği için hayıflanıyor, kimi de son anda yetiştiği otobüsün peşinden koşuyor. Hayat hızlı akarken sanki akrep ile yelkovan birbirlerini kovalıyorlar. Sonra bu düşüncelerden çıkıyor ve saatine baktığı sırada otobüsün saatinin geldiğini ve otobüsün de durağa yanaştığını fark edip otobüse biniyor ve kendine cam kenarı bir yer buluyor. İneceği yer, son durağa yakın olduğundan en kenara oturup çantasından çıkardığı kitabı okumaya başlıyor. 
 
Okuduğu kitabın, son elli sayfası kalmış. Kitapta, insanın doğayla olan savaşından bahsediliyor. Bunları okurken, az önce selam verdiği ulu çınar geliyor aklına. Onun boynu bükük hali içini burkuyor. Sanki başka yakını kalmamış da yoldan geçen insanlarla hemhal oluyor, asırlık ağaç. Adeta betonların arasında, asfaltların arasında sıkışıp kalmış. Okuduğu kitapta, yazar tam da bu konuya parmak basıyor ve diyor ki; “Kesmeyin diyoruz bu ağacın hatırası var, kıymayın ona. Buyurgan bir ses: Ama biz buraya bir gökdelen dikeceğiz. İşler açılacak, faizler düşecek, barış gelecek, bilim kansere çare bulacak diyor. Birbirimize bakıp önce susuyor sonra "kesin" diyoruz. Ağaç kesiliyor, çünkü kalbin sesi yok artık.” (Mustafa Kutlu, Fırtınayı Kucaklamak, syf. 63, Dergah Yayınları)
 
Aklında şu kelime takılıp kalıyor, “kalbin sesi”. Acaba biz, vicdanın ve merhametin vekili olan kalbin sesini dinlemeyi mi ihmal ediyoruz! Bu soru bütün gün onun zihninde dönüp duruyor. Kendinde bu sorunun cevabını arıyor. Dönüş vakti geliyor ve eve gitmek üzere tekrar yola koyuluyor. Otobüs durağına yürürken, trafikte yol kavgası yapan insanlara bakıyor hayretle. Hayretle bakıyor, çünkü kavgasını ettikleri şey, sadece bir yol verme olayından ibaret. Otobüse binip kitabına kaldığı yerden devam ediyor. O kadar dalıyor ki, ineceği durağı son anda fark edip iniyor ve o çınar ağacının yanından geçmek üzere yürürken, bir ses kulağına ilişiyor. Odun kesme makinası, o ürkütücü sesiyle yine bir cinayet işliyor. Bir de bakıyor ki, asırlık çınar ağacı, yola doğru eğilip geçişi engellediği bahanesinden dolayı kesiliyor. Ve kendine diyor ki, biz gerçekten kalbin sesini yitirmişiz.


GENÇ'ın Yazısı.