Tarihi Türk Evlerini Farklılaştıran Neydi?
Site Özel
1269 okunma
Ahmed Oğuz Aydın
Türkler Osmanlı döneminde Anadolu’dan Rumeli’ye, mimari ve yaşam kültürünün yoğurulması ile belirli temel ilkeler üzerinde evler inşa etmişlerdir. Bu yapılar bölgeye has yapı malzemesi, iklim, tasarım ve süsleme öğeleri ile farklılık gösterebilir. Anadolu’nun farklı yerlerinde bulunan 9.000-10.000 yıllık en eski yerleşimler, yaşadığımız coğrafyada köklü bir mimari geçmişin bulunduğunu göstermektedir. Türk evleri için bu binlerce yıllık mirasın birikimi de denilebilir.
Türk evlerini inşa eden dönemin insanları doğaya, çevreye, insana saygı duymuş buna göre yapılar inşa etmişlerdir. Genel olarak yamaçlara inşa edilen evler ile kimse komşusunun güneşini, rüzgarını ve manzarasını mümkün olduğunca engellememiş, topografyaya da uyum sağlayarak ovalardaki tarım arazilerine zarar vermemiştir [2]. Genellikle sokak köşelerindeki evler inşa edilirken dik açılı köşelerine "pah kesiği" adı verilen, at arabalarının daha rahat köşeyi dönebilmelerini amaçlayan duvar kesikleri insana duyulan saygının en somut örneklerindendir.
Türk evleri akılcı, tutumlu, gösterişten uzak, sade, ihtiyacı karşılayacak, mütevazı şekilde tasarlanmıştır [1]. Tasarımdaki bu ilkeler aslında dönem insanlarının karakter yansıması olarak da görmek mümkün. Örnek olarak mütevazılığı Mimar Sinan’ın mühründe de görüyoruz. Tarihte başka hiçbir mimara nasip olmayacak sayıda fazla ve nitelikli yapılar yapan büyük mimarımız Sinan mühründe (El Fakir-ül Hakir Sinan Ser Mimaran-ı Hassa) kendini değersiz ve muhtaç bir kul olarak tanıtıyor [5].
Türk evleri çoğunlukla “hımış” adı verilen teknikle; ahşap ile oluşturulan yapı iskeleti, duvarlar tuğla, kerpiç veya taş doldurulmasıyla inşa edilir. Genellikle duvarlar sıvandığı için duvardaki tuğla, taş, kerpiç örgü görülmez. İstanbul gibi bazı bölgelerde ise duvarlar da ahşap ile kapatılmıştır. Orman alanlarının olmadığı bölgelerde ise yapı malzemesi kerpiç veya taştır.
Kabaca güneşte pişirilmiş balçık olan kerpiç, her yerde bulunmasıyla birlikte işçiliği de kolaydır. Ne yazık ki günümüzde neredeyse yitirdiğimiz bu yapı malzemesi, doğal malzeme olmasıyla beraber ev içinde nemi dengeler, sıcağa ve soğuğa karşı çok iyi bir yalıtkandır. Bu yalıtım özelliği sayesinde evlerin içi yazları daha serin, kışları ise daha sıcaktır. Yağmur gibi dış etkenlere karşı iyi korunduğunda yüzlerce yıl dayanmaktadır [1].
Taş ocaklarının olduğu, taşa erişim imkanı kolay olan bölgelerde, evlerin yapı malzemesi seçeneklerinden biri de taştır. Taş ocağından çıkarılırken kolayca kesilebilen taşlar duvar örülmeye hazır hale getirilir, zamanla suyunu kaybetmesiyle sertleşir. Taşın yalıtımı kerpiçten daha iyi olmamasıyla beraber çok iyidir [3].
Ahşap yapım süresinin kısalığı, işçilik ve yalıtım avantajı ile tercih edilir. Esnek bir tasarım imkanı vermesi ile aile büyüdükçe ev büyüyebilir, aile küçüldükçe küçülebilirdi [1]. Ahşabın hafif olmasına karşın titreşimi emebilen esnek bir malzeme olmasıyla bu evler şiddetli depremlere bile dayanabilmekteydi. Olumsuz yanı ise çabuk yanmalarıydı. Günümüz teknolojisinde bu artık bir problem olmaktan çıksa da geçmişte bir evin yanması büyük yerleşimlerin yanmasına neden olmuştur.
Ahşabın yapısal birçok faydasının yanı sıra doğal malzeme olması, geri dönüşümlü, kaynağı yenilenebilen, odadaki nemi dengelemesinin yanı sıra yapılan araştırmalarda mekân içindeki insanlara zihinsel ve fiziksel birçok faydasının olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırmalar açıkça gösteriyor ki ahşap, diğer malzemelere kıyasla kan basıncını, nabzı ve stresi düşürüyor [4].
Genellikle iki katlı olan Türk evlerinin alt katı ahır, depo, kiler, hela, mutfak gibi bölümlerin bulunduğu hizmetler katıdır. Cumba ile sokağa doğru genişleyen üst kat; odalar ve her odanın açıldığı sofa adı verilen ortak mekânın bulunduğu yaşam katıdır. Sıcak bölgelerde sofa yerine yarı açık bir mekân olan “hayat” bulunur. Maddi durumu daha iyi olan ailelerin evleri üç katlı olup, orta kat kışlık kat olarak düşünülmüştür. Odalar birçok işleve sahip özel yaşam alanıdır. Odalarda yüklük bölümü olup, içerisinde banyo yapılan gusülhane, yatakların koyulduğu dolaplar bulunur. Yaşam alanlarının duvarlarında özellikle tavanda süslemeler bulunur.
Türk evlerinin içi gibi dışındaki bahçe bölümüne de önem verilmiştir. En sıkışık yerleşmelerde bile olan evlerin bahçelerinde havuz, çeşme bulunabileceği gibi oturma alanları da vardır. Bahçelerde çiçek ve ağaç dikimi önemsenmiştir. Ünlü mimar Le Corbusier 1911 yılındaki İstanbul seyahatinden sonra yayımladığı bir yazısında şöyle diyor: “Bir Türk atasözü, ‘ev kuran ağaç dikmeli’ der… Bizse söküp duruyoruz ağaçları. İstanbul bir meyve bahçesidir, bizim kentlerimiz ise taş ocakları” [2].
Günümüzdeki evlerimizin çoğu için estetik kaygı gözetilmeden, kâr ve yatırım amaçlı inşa edilmiş betonarme binalar olduğunu söylemek mümkün. Tarihi Türk evleri ise yüzlerce yıllık mimari birikim olup aslında Osmanlı yaşam kültürünün de bir dışavurumu. Dönemin insanları estetik bir kaygı ile kendileri için en güzeli, en kullanışlısını arzu ederek kendilerine bir “yuva” inşa etmişler.
Kaynakça
1 - Cengiz Bektaş, Türk Evi, Yapı Kredi Yayınları (1996)
2 - Turgut Cansever, Osmanlı Şehri, Timaş Yayınları (2010)
3 - Melih Aşanlı, Geleneksel Yapı Teknikleri, Yeni İnsan Yayınevi (2020)
4 - Wood, Housing, Health, Humanity, Planet Ark (2015 Raporu)
5- Yavuz Bahadıroğlu, Mimarideki Osmanlı Mührü Mimar Sinan, Panama Yayıncılık
GENÇ'ın Yazısı.