Kübra Öztürk

Hayatımızın bir döneminde çoğumuz bu duyguya kapılmışızdır. Hani uzun zaman sonra sevdiğimiz bir akrabamız gelir ya uzaklardan… Dört gözle yolunu bekleriz. Acaba geldiği yerden hangi hediyeleri getirecek, hangi güzelliklerle kalbimizi şenlendirecek, on kısmet getirip dokuzunu bırakıp gidecek… Sonra bir heyecan kaplar yüreğimizi. Acaba geldiği zaman onu nasıl karşılasak? Onun için evimizin hangi güzel odasını açsak? Ona hangi yemekleri yapsak? diye düşünmeye başlar, onu hoş tutmanın yollarını ararız. “Hoş, her zaman gelmiyor ya bu misafir…” değerini bilmek gerek.

İşte on bir ayın sultanı da o dört gözle yolunu beklediğimiz bir akrabamız gibi hanelerimize, gönüllerimize, sofralarımıza, secdelerimize, dualarımıza, mazlumun yarasına merhem olmaya geldi. Hepimizi ayrı ayrı düşünüp öyle güzel hediyeler getirdi ki bizlere… Bizlerde ona gönül odalarımızın en güzelinin kapılarını açtık. Onun ruhunu her daim hissetmeye çalıştık. O gelince şeytanlar bağlandı. Kur’an’ı Kerim okumakta zorlanan ümmilerin dillerinin bağı çözüldü. Onu anlamaya çalışan dimağların anlayışı keskinleşti.
 
Bir baksanıza bizlere hepsi birbirinden manidar ne kadar çok hediye getirmiş. Onlardan ilki efendimizin gönüllere su serpen şu müjdesi...” Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.” Bugün düşmüş, yarası, beresi olan ümmetin tekrar ayağa kalması için ne güzel bir müjde… Ne anlamlı bir teselli…
 
Ya diğer hediye… Bundan tam 1400 yıl önce Ramazan ayının bir cuma günü sabahı, Allah Resulü’nün “Allah’ım! Bu bir avuç mücâhidi helâk edersen, artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz!” diye Allah’a dua ettiği ve Allah’ın da o mübarek ağızdan dökülen bu duaya icabet ederek peygamber ordusuna destek için melek ordularını gönderdiği o şanlı zafer, Bedir Gazvesi… O Bedir ki, sadece bir savaş değil, savaştan öte bağrında nice güzellikleri barındıran, gelmiş geçmiş ve gelecek bütün ümmet için çağlayan bir kaynak… Bir avuç müslümanın azmi ve fedakarlığının en güzel ve en saf hali. Bedir bir gazveden öte istişarenin bereketinin iliklere kadar hissedildiği, eğitimin hürriyetle eşdeğer tutulduğu bir mektep... Bizlere de ancak o mektebin talebeleri olmak düşer.
 
O uzaklardan gelen on bir ayın sultanı en güzel hediyeyi sona sakladı. Hele bir açalım bakalım ne çıkacak bu paketten… Herhalde dünya üzerinde bu hediyeden daha güzel bir hediye görülmemiştir. Her şeyin başladığı o gün… Bütün umutların çiçeklendiği, yaşayan ölülerin canlandığı, dalalette olanlara yol gösterici olan Kur’an’ı Kerim’in indirildiği Kadir Gecesi… Kadir Gecesi denilince akan sular durur, bütün Müslümanlar o geceyi heyecanla bekler, kurumuş dudaklar suya kanar. Mevlana’nın “Her olayı hayır bil. Her geceyi kadir bil.” sözü gereği acaba bu akşam mı diye her akşam tetikte bekler ve sonra açılan af kapılarından girmenin yollarını ararlar. O halde bizlerde arayalım hep birlikte sonra af dileyelim yaratandan tüm günahlarımız için.
 
Evet, her güzel şeyin bir sonu vardır elbette. Ramazan ayının en bereketli olan on gününün içindeyiz, artık sonlara doğru yaklaşıyoruz. O güzel misafirimizin gitmesine az kaldı. Bize getirdiklerinden hiç bir şey götürmeyecek, bunu biliyoruz. Bilakis getirdiği bütün hediyeleri bizlere bırakacak. Bedir aslanlarının azim ve fedakarlığını, ne olursa olsun Hz. Peygamber’in yanında dik duruşlarını, itikafın ve teheccüdün meyvelerini, Kadir Gecesiyle birlikte müminlere şifa olan vahyin kadir kıymetini bilebilmeyi, yetimin başını okşamayı, fakiri ve yoksulu doyurmayı bırakacak bizlere… Ve en güzeli de tekrar geleceğini söyleyip bayramın neşesini bırakacak kalplerimize… Evet, en kıymetli misafirimiz gittiği için mahzunuz. Ama bir yanımız da çocuklar kadar şen... On bir ayın sultanını güzel ağırlayabilmişizdir, bizlerden razıdır inşallah. Bizler onun bergüzarlarına sahip çıkmaya tekrardan niyet ettik. O halde onu uğurlarken önce bütün ümmetin selameti sonra da kendimizin ve ehlimizin selameti ve ona tekrar kavuşmak için dua etmeyi unutmayalım. 
 
Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa`fü anni. 
 
"Allahım! Sen affedicisin, cömertsin, affetmeyi seversin; beni de affet.”


GENÇ'ın Yazısı.