Ömürlük Secde
Site Özel
2229 okunma
İrem Özdemir
“Bırak, hilkatle olsun varlığım yekpâre bir secde!”
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” buyuruyor Hace-i Kainat Efendimiz (sav). Hakikaten şapkayı önümüze koyup da düşünüyor muyuz; nedir bizi eyleyen, şugulümüz nereden? Yahut yaşıyor muyuz hakkıyla! Hayat; kemik üstü leşler ve kanlı canlı yaşam nüveleriyle müzeyyen dirilerden teşekkül ediyor. Hangi cephesindeyiz hayatın bilemem lakin anlatmak istediğim bir meselem var: Aylar da sürse, yılları da kabzetse; ecele aşıktır ömür. Öyleyse nasılını ve niçinini hakkını vere vere idrak etmeli dehrin cüzü, ömrün. Üstad’ın: “Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner” dediği bu fikir yüklü habbeyi yakın mercek altına almakta olduğum bir zaman, karşıma çıkan bir garip beyit; zihin kıvrımlarımda derin merakları ve gönül alemimde büyük feyizleri şaha kaldırmıştı. Tefsir ve meal ilminden tanıdığım Elmalılı Hamdi Yazır Efendi bu beyti ile kime seslenmiş ve kimin yasını tutmuştu…
“Verdi ser Hamdi bu tarihe cihan
Secdeden gitti Hüda’ya Naim”.
Birinci dizedeki Hamdi kendisi idi peki ya kimdi bu Hüda’ya kavuşan Naim?
Bildiğimiz çehresiyle müderris, mütercim ve fikir adamı Babanzade Ahmed Naim Efendi’den başkası değildi elbette. Gün yüzüne çıkmamış hususiyetiyle ise; nasıl yaşarsak öyle öleceğimizin dipdiri, müşahhas bir timsali. Bu beyit niçin ondan bahsetmekteydi peki?
Hatırlarsınız kendisi için mütercim demiştim az evvel. Tecrid-i Sarih tercümesi üzerine çalıştığı sıralara gidelim. Naim Efendi bir rüyaya dalmıştır. Fatih Camii’nde ön saftan cemaate dahil olduğu bir esnada imam; Rasulullah Efendimiz’dir. Birinci rekatı kıldırıp ikinci rekata kalktıklarında Rasulullah (sav) arkasını dönmüş ve Naim Efendi’ye enfiye uzatmıştır. Rüya burada bitmiştir. Hülasa-i Mevcudat Efendimiz’le aynı secdeye baş koymak, aynı mekanda nefeslenmek şöyle dursun enfiye uzatmış olmaları da bambaşka bir tecessüs vesilesi olmuştur Naim Efendi’ye. Alem-i manada görünen bu esrarlı rüya, bir tenasühün ve aslen ömrün parolasıdır hakikatte…
Bu sırada Mısır’da bulunan yakın dostu Mehmet Akif Bey’le de mektuplaşmaktadır Naim Efendi. Akif Bey, kendisine bir şiir ithaf etmek istemiş lakin dostunun beğenmemesinden çekinip daha sonra Safahat’e koyacağı bu şiiri bir kenara bırakmıştır…
Gel gelelim tercümeye; büyük bir heyecanla yapmakta olduğu tercümede hasta namazı kısmına gelmiştir Babanzade. O sıra kendisi de gün gün şiddetini gösteren kalp rahatsızlıkları ile mücadele etmektedir. “( Efendimiz) sonra ikinci rekatta da evvelki gibi yaptı.” cümlesini tercüme etmiş; ardından tercüme etmekte olduğu meselenin aziz ve bahtiyar edasıyla huşu içinde namaza durmuştur. İlk rekatın ardından kıyama kalkmış; kim bilir, bir yandan gördüğü rüyası bir yandan ümmete yaptığı hayrın heyecanı ile secdeye varmıştır. Ve Babanzade Ahmed Naim Efendi ikinci rekatın secdesini yapmakta olduğu o anda teslim-i ruh etmiştir.
Geride yarım bir tercüme, sırlarla dolu bir rüya ve dostu Akif beyin şiiri kalmıştır. Ha bu arada asıl can alıcı kısma gelecek olursak; başı ve sonunda zikredilen vurgusu ile bahis mevzu şiirin adı “ Secde” dir.
Babanzade Ahmed Naim Efendi’nin “Secde” ile arası belli ki hep iyi olmuştur. Yaşamanın sırrını “huzur” da bulmuştur. “Huzur”da yaşamıştır ki “huzur-u Rahman”da can vermiştir. Aslen yaşamanın hakkını vermiş ve kanlı canlı diriler zümresinden olmuştur. Şimdi bir kez daha biz neyle ve nasıl yaşıyoruz desem?
GENÇ'ın Yazısı.