Rabia Çakmak Ekim

Hz. Hacer, Hz. İbrahim’in ikinci hanımıydı. İlk hanımından çocuğu olmayan Hz. İbrahim (a.s), Hacer annemizle evlenerek çocuğunun olmasını murad etmişti. Allah (c.c) onlara İsmail adında soyundan Kainatın Efendisi’nin geleceği bir evlat nasip etti. Fakat Allah (c.c) Hacer annemizi ve üç din için de ata sayılan Hz. İbrahim’i imtihan etmek için Hz. İbrahim’e bir görev verdi. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan ve ancak ileri yaşlarda bir evlada sahip olan bir baba için en zor görevlerden biriydi evladından ayrılmak. Fakat Allah öyle emretmişti. Allah’a teslim olunca insanın Allah’ın emri diyerek yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Allah, Hz. Hacer ve bebek İsmail’i az bir su ve biraz yemekle şu anki zemzem kuyusunun oraya bırakmasını emretmiştir. Yerin kum fırtınasıyla bildirildiğini, gökyüzündeki bir yıldızla bildirildiği gbi rivayetler var fakat bunlar olayın özünden bağımsız detaylar olduğundan üzerinde durmuyoruz. 

Hz. Hacer, emzikli oğlu ve kendisinin o zamanlar hiç bir yerleşim yeri olmayan ve su bulunmayan bir yere bırakılacağını anladığında şöyle der;

“Bizi bu ıssız çölün ortasında bırakıp nereye gidiyorsun İbrahim? Bu kararı kendin mi verdin? Bunu sana Allah mı emretti?”
 
Hz. İbrahim (a.s.) bu yaptığının Allah’ın emri olduğunu bildirdiğinde annemiz şöyle cevap verir;

“Öyleyse git ey İbrahim! Sana ihtiyacımız yoktur. O (c.c) istediyse bizi koruyacaktır. Haydi git Allah bize yeter.”
 
Bir anne düşünün çocuğu daha çok küçük, hâlâ emme çağında ve çölün sıcağı çocuğu öldürebilir. Çölün sıcağından korusa, susuzluktan dolayı sütten kesilip çocuk açlıktan ölebilir. Çocuğuyla imtihan edilen ikinci kişi bu kıssa da Hz. Hacer annemizdir. Ve artık bir başınadır. O insanlardan, maddeten bir şey beklemeyi çoktan geçmiş bir teslimiyet timsali. Eşinden, çocuğunun babasından bile ihtiyacını istemiyor. Çünkü ihtiyacını karşılayanın eşi olmadığının farkında. Şuuru öyle berrak öyle temiz ki mananın özüne ulaşmış. Allah’ın herşeyin maliki olduğunu bilmiş ve tam bir idrakle buna iman etmiş.
 
Allah’ın bizi koruyacağına, rızık verenin, şifa verenin o olduğuna iman etmek bunu dille söylemek değildir. İman etmek; Hz. Hacer annemizin çölün ortasında Allah’ın onu koruyacağına iman etmesidir. Allah’ın kaderine, iradesine razı olmak… Günümüz toplumunda şuurlarımız değişirken, ilk değişenlerden biri budur. Vesilelere imanımız Allah’a imanımızın önüne geçiyor. Hz. Hacer kıssasını okuyor fakat imanımızın gelişmesi adına hiçbir şey yapmıyoruz. Oturup gerçek imanın ne olduğunu beş dakika tefekkür edecek vakit bile bulamıyoruz bu seküler dünya düzeninde. İşte müslümanların bu halde olmasının, Allah’tan uzaklaşmış olmamızın asıl sebeplerinden biri bu.
 
Evet, Hz. İbrahim (a.s.) dönüyor fakat onunda gönlü mahzun, sığınacağı en güvenli sığınağa her şeye gücü yeten Allah’a sığınıp dua ediyor.
 
İbrahim Sûresi 37.Ayet;
 
رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ 
 
“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”
 
Allah, Hz. İbrahim’in (a.s.) duasını kabul etti. Su bulmak için Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelen Hz. Hacer, İsmail’in yanına geldiğinde yerden su fışkırdığını gördü. Bitmesinden ve akıp gitmesinden endişe ederek ona “zem zem” yani “dur dur” dedi. Peygamberimiz de bir hadisinde bu olaydan bahsederek şöyle buyuracaktır;
 
“Allah, İsmail`in annesi Hacer`e rahmet etsin. O, Zemzem`i kendi haline bıraksaydı veya avuçlamasaydı; muhakkak Zemzem akar, bir ırmak olurdu.
 
Evladını emzirip derin bir nefes alan Hacer annemiz daha sonra Hz. İbrahim’in duasını yaşayacak ve Allah “…insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır..” bu duaya icabet edecektir. Çölde su olan yeri saptayan kervanlar Hz. Hacer ve oğlu İsmail’i bulurlar. İnsanların gönlü oraya akar ve oraya yerleşmek isterler. Hak hukuku bilen insanlar olarak oraya yerleşmek isteyen o insanlara Hacer anamız; “Suyun kullanım hakkını bu çocuk ve soyuna verirseniz yerleşebilirsiniz.” der. Böylece hem Hz. İbrahim’in duası gerçekleşir hem de Hz. Hacer ve bebek İsmail yalnızlıktan ve emniyet sorunundan kurtulmuş olur. 
 
Hz. Hacer evvela teslimiyet gösterdi daha sonrasında ise kurtulacağını kesin olarak biliyordu. Çünkü zemzemi görüp, evladını emzirmeye başladıktan sonra Cebrail (a.s), Hz. Hacer’e hitaben;
 
“Sakın, ‘Helak oluruz, zarara uğrarız` diye korkmayın. İşte şurası Beytullah`ın (Kabe`nin) yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Cenab-ı Hakk o işin ehlini zayi etmez” dedi. 
 
İşte Allah kendine teslim olanları nesiller boyu böyle andırır. Hacca veya umreye giden milyonlarca Müslüman, Hz. Hacer annemizin o çaresizlik anındaki teslimiyet anını düşünsün diye Safa ve Merve tepeleri arasında say yaparlar. Müslümanlar annemiz ve Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in atası İsmail’in kıssasında lütfedilen zemzeme özel bir hürmet gösterirler ve içindeki şifaya inanırlar. Kabe tekrar bu kıssadan sonra Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşaa edilir. Bir hanımın ve Allah’a teslimiyetinin sınırlarının nerelere gelebileceğinin en güzel örneği budur. Mekke’nin kuruluşuna Allah bir anneyi vesile kılmıştır. 
 
Bu kıssadan çıkarılacak örneklikler;
 
1- İman, en zor anda gösterilen teslimiyet oranında gerçektir.
 
2- Teslimiyet göstermek kişiyi hem dünyada hem ahirette önemli kılar.
 
3- Kişi gayret etmeli ki Allah (c.c) rahmet eylesin.
 
4- Allah’ın emrettiklerini yaptıktan sonra da duayı asla dilden düşürmemek gerekir.
 
5- Bir annenin imanı, gayreti ve şefkati yüzyıllar sonra bile tefekkür edilsin diye ibadet olabilir.
 
6- Allah’ın kader ve iradesine rıza göstermek gerekir ki ilerde bizi bekleyen müjdeleri yaşayabilelim. 


GENÇ'ın Yazısı.