Yusuf Kandil

Afrika’ya dair bazı ezberlerimiz ve kalıplarımız var. Bu ezberler, kıtaya dair olumsuz bir imaj ve tamamen “yoksulluk” anlatısı oluşturuyor. Kaş yaparken göz çıkarmış oluyoruz. Meseleyi derinlemesine anlamlandırmak ve zihinlerimize bir bakıma reset atmak için Anadolu Ajansı Afrika Haberleri Editörü İbrahim Tığlı ile Afrika’yı konuştuk.

Yıllardır Afrika üzerine çalışan bir gazetecisiniz. Şimdi ise AA’da bu çalışmaları sürdürüyorsunuz. Bu süreci biraz aktarabilir misiniz, neden Afrika?

Afrika’ya yönelmemizin birkaç nedeni var. Öğrencilik yıllarından itibaren her zaman Afrika ilgimi çekmiştir. Afrika’daki özellikle Batı sömürgeciliğine karşı direniş hareketleri. Bu direniş liderleri benim gençlik dönemimin kahramanlarıdır. Ömer Muhtar, Nelson Mandela, Kwame Nkrumah. Bu düşünce adamlarıyla kendi zihnim arasında doğrusal bir ilişki var gibiydi. Rahmetli Hasan Turabi bunlardan biriydi. Afrikalı olmamasına rağmen Afrika’nın düşünce estetiğini yansıtan Frantz Fanon da. Sonra Güney Afrika’ya hiç dönmemesine rağmen giden Ebubekir Efendi’yi keşfettim. Sanki benim yolculuklarım ile Ebubekir Efendi arasında bir benzerlik vardı.

Gazetecilik benim hep hayalimde olan bir meslek olmuştur. Üniversite sonrası gazeteciliğe başlamama rağmen devam ettirememiş, eğitime yönelmiştim. Rahmetli Akif Emre’nin Dünya Bülteni sitesinin yönetimine gelmesinden sonra fiili olarak gazeteciliğe tekrar başlamıştım.

Akif Emre ağabeyin Afrika’ya eğilimimi bildiği için Afrika’ya yönelmem noktasında tavsiyeleri oldu. Bu alanda günübirlik Afrika’ya giden Türk gazeteciler dışında kimseler yok. Afrika’yı bilen, Afrika üzerine uzmanlaşmış gazetecilik yok. Belki eğitimden gelen bir insan olmam sebebiyle Afrika üzerine çalışan gazetecilerin yetiştirilmesi gerektiğine dair düşünceler taşıyordum. O günlerde AA’dan Afrika Haber Editörlüğü’nü kurmam teklif edilince şartsız şüphesiz kabul ettim. İşte yıllardır aradığım şey buydu. Kendini Afrika’ya adamış gazetecilerin yetiştirilmesi, onlara imkanlar sağlanması.

Diğer bir neden de Afrika’yı hep Batılı kaynaklardan öğreniyorduk. Afrika’daki gelişmeleri, olayları hep Batılı haber ajansları veriyordu. Afrika’yı yansıtmayan bir gazetecilik anlayışı yapılıyor, hakiki olmayan bir Afrika algısı oluşturuluyordu. Biz Afrika’yı gerek Türkiye’ye gerek dünyaya daha doğru bir şekilde aktarabilirdik. Bu bizim için artık bir sorumluluk anlamına geliyordu.

Afrikalılarla Ortak Yeni Bir Dil İnşa Etmek

Afrika denilince 50’den fazla devletin bulunduğu devasa bir kıtadan bahsediyoruz. Türkiye olarak bu kıtayı tam anlamıyla tanıyabiliyor muyuz, ülkece yeni bir dil ve araç-gereç inşa etmek gerekli mi?

Bizim Afrika’yı tanıyabildiğimizi hatta anlayabildiğimizi söyleyemem. Çünkü biz Afrika’yı hep ırkçı bir söylemin etkisiyle “Kara Kıta” olarak gördük. Oysa Afrika benim için “Yükselen Afrika”dır. Afrika’yı aşırı sıcaklıkların, kuraklıkların, açlığın, kıtlığın kıtası olarak gördük. Siz de belirttiniz 50’den fazla Afrika ülkesi var diye. İşte temel mesele bu, tek bir Afrika yok, belki birbirinden farklı 50’den fazla Afrika var.

Ülke olarak biz Afrika’yı insani yardım yapılacak bir bölge olarak gördük, bu yüzden yardım kuruluşlarımız gitti ve orada önemli bir boşluğu gidererek yardım çalışmalarında bulundular. Afrika sadece yardım yapılacak bir bölge değildi, her alanda var olabileceğimiz güçlü ilişkiler kurabileceğimiz bir bölgeydi. Türkiye’de 2005’te Afrika yılının ilan edilmesiyle ülkemiz bu gerçeği gördü ve STK’ların yanında diplomatik hizmet veren kurumlar açıldı. Büyükelçilikler kuruldu. TİKA, Maarif Vakfı, THY, Yunus Emre Enstitüsü kıtada etkinliğini artırmaya çalıştı.

Evet, Afrika’da yeni bir dil söylemine ihtiyaç var. Yalnız bu dili kendimiz değil Afrikalılarla ortaklaşa inşa etmeliyiz. Afrika’nın özünü taşımayan hiçbir dil Afrika’ya hizmet edemez. Eğer kendi söylemimizi dayatmaya kalkarsak sömürgecilerden hiçbir farkımız kalmaz.

İnsanın Yüceltilmesini Esas Alan Bir Duruş: Türkiye

Türkiye’nin özellikle Afrika açılımı sürecinden bu yana kıtaya yönelik ilgisinin yüksek olduğunu görmekteyiz. Türkiye’nin ABD, Çin ve diğer bölgesel-küresel aktörlere oranla kıtaya olan yaklaşımı nasıl farklılaşmaktadır?

Evet, son zamanlarda Afrika’ya bir ilgi var. Fakat ben bu ilginin eksik yönleri olduğunu düşünüyorum. Örneğin son Türkiye ziyaretimde yaklaşık 20 kişi beni aradı. Hepsinin ortak derdi “Afrika’ya ne satabiliriz, nasıl satabiliriz?” Tabii ki Afrika’nın ihtiyacı olanları satmalı, bizim ihtiyacımız olanları almalıyız. Afrika’nın yükselişine nasıl katkıda bulunuruz? Türkiye ile Afrika arasında nasıl ekonomik, sosyal, siyasi köprü kurabiliriz? Fakat bunu satmak ve almanın ötesine geçirmeliyiz. Örneğin Türkiye’den bir şirket Afrika’da iş alacaksa bunu uzun ömürlü düşünmeli, daha ................................................................................................................................

Afrika kıtası devasa su yolları, askeri üsler ve önemli limanlara ev sahipliği yapıyor. Afrika’nın sürekli bir yoksulluk anlatısıyla gündeme gelmesini nasıl karşılıyorsunuz? Medyanın buradaki rolü ne olmalı?

AA Afrika birimi olarak hedefleriniz neler, kıtada şunları yapabilirsek başarıya ulaşırız dediğiniz hususlar var mı?

Afrika’yı ön yargısız ve sıfırdan anlamaya gayret etmek için kaynak teşkil edecek 3 kitap önerisinde bulunur musunuz?

Neden “Yükselen Afrika”?


GENÇ'ın Yazısı.