Muharrem Turgut

Asırlar öncesinde tam da yine bugünkü gibi çalkantılı bir zamanda bir nehir çağladı. O “Uzak Asya” dan yanan çerağ Anadolu’ya bir nehir olarak aktı ve orayı pirüpak eyledi. Bugün Yunus Emre Hz’ni bilmemizi her ne kadar cumhuriyet dönemindeki çalışmalara borçlu olsak da, ne yazık ki yine o dönemdeki yanlış yaklaşımlar bugün Yunus pirimizin sufiliğini göz ardı etmektedir. Aynı zamanda şairlik yönü de bugün ne yazık ki tabii istisnası tenzih edilerek adeta “taşlanarak” göz ardı edilecek seviyeye gelmiştir. Fakat o ulu şair zaten bütün bir Anadolu’nun gönüllerinde yer etmiş, aradığı tek aşkı damıtmıştır. Öncelikle sufiliğine değinmeyenler şu mısralara ne diyeceklerdir: “Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil / Bu yürüyen halktan değil, Hâlık avazından gelir.”
 
Yunus’un şairliği de elbette tartışmaya açıktır. Fakat bunu eski şiirimizden gelen her asli şair bilir ki Yunus geldiği çağda nasıl Türkçe ile bir devlet kurmuşsa şiiriyle de bayrağı en tepeye dikmiş ve bunun maddi bir uzantısına asla şahit olmamıştır. Nitekim ilgilisi bilecektir; şair cönklerinden Yunus Emre’nin adına rastlamak pek güçtür. O da bu dünyanın gereği olarak buradan nasibini almamıştır.
Yunus zaten şiirindeki alçaktan bakmasıyla o tepede de kimseye yüksekten bakmaz. Ehli bilir onun yeri ayrıdır fakat şair de ona yaklaştığı nispette rüşdünü ispatlamış olur.
 
Gelelim başlığımızdaki sözü çatmak şiirine ve Yunus’un o esaslı duruşuna… “Yunus bu sözleri çatar / Sanki balı yağa katar / Halka meta`ların satar / Yükü gevherdir tuz değil”
 
Yunus hiç çekinmeden her vakit sözünü çatmıştır. Yine bugünlerde tekrar okunması gereken çattığı bir şiirdir, buyrun: “Peygamber yerine geçen hocalar / Bu halkın başına zahmetli oldu / Tutulmaz oldu peygamber hadisi / Halayık cümle Hak‘dan utlu oldu”. Yunus Yesevi Pir’den aldığı “Ahir Zaman Şeyhleri” öğretisini damıtarak Anadolu’da da haykırmıştır. O ilklerin ve teklerin şairidir. “Söylerisem sözüm savaş söylemezsem ciğerim baş / Cihan toludurur kallaş her birinden bir taş gelir” diyerek Anadolu’nun Moğol istilasından sonraki var oluşunu Türkçe ile Türk Şiiri’nde başlatmıştır. Bunun içindir ki ona “Türkçe’nin Cibrili” tanımını yapmıştır Mustafa Tatcı. Hasılı Yunus, Türk insanının kalbidir. O kalpte Çalap vardır. O yerde rikkat ve şiir vardır. Hakikat vardır ki insan bu dünya yurduna bunu aramaklık için gelmiştir. “Dertsizlere benim sözüm, benzer kaya yankısına” diyen Yunus dert sahibi olduğunu vurgulamıştır. O Aşık Yunus elbet “aşk” derdindedir. Tarihin bize hem şahsi hem millet olarak biçtiği rol, geldiğimiz çıkmazda felahımız anlaşılacağı üzre bu “aşk” yoludur.
 
Sözü çatan Yunus’tan bir şiirle kelamı uzatmayalım, Hak tesirini halk ede… Aşk olsun.
 
İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer 
Aşkı olmayan kişi misâli taşa benzer 
 
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter 
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer 
 
Aşkı var gönlü yanar yumşanır muma döner 
Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer 
 
Ol sultan kapısında hazreti tapısında 
Âşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer 
 
Geç Yûnus endişeden gerekse bu pîşeden
Ere aşk gerek evvel ondan dervîşe benzer


GENÇ'ın Yazısı.