Gamze Çalışkan Baran
 
İnsan insanın ağıdır, zehrini alır. Tam olarak böyleydi. Gözyaşları o an neyi saklıyordu, neyi anlatabilmenin yasını tutuyordu bilmiyorum, bildiğim tek şey ıstırap duyduğu hatıraların ateşini bir nebze olsun serinletmesiydi.
 
Bilip, söyleyip, uygulayabilecek imkanı bulup da her ne sebepten ötürü ertelediğimiz dinlemelerimizin bir gün, bir yerlerde bize geri döneceğini düşünüyorum, yine onu dinlerken.  
 
Ekilenin biçildiği, edilenin bulunacağı inancını taşıyan bizlere yabancı gelmiyor aksine hesap sorucu olarak nefsin yeter babını hatırlatıyor.
 
İç sesimi susturmak, biteviye kendime yol buluşumun önüne geçebilmek adına peş peşe sorular soruyorum.
 
“Nasıl oldu? Hikayenin başında neler oldu, bitti?”
 
Anlatıyor. Derken bir çift damla daha…
 
Ne çok hüznü birikiyor insanın, anlatamadıkça ne çok gözyaşı ağını örüyor, içimizde bir yerlerde. Şimdi o da ben de sessiz, yağmurdan sonra toprak kokusunu hüzünle içine çeken insanlar gibi, taze yaz havasının esintilerinin dolduğu o odada rahatlıyoruz. O anlatabiliyor oluşunun bense dinliyor ve bir gönlün iç rahatlamasına vesile oluyor oluşumun huzuru içindeyiz.
 
Kaç dakika geçti inanın bilmiyorum. Açıldıkça açılan mevzuların pardon -içinin demeliyim- seyrindeyim. Bazen bir soru, kimi zaman bir tebessüm, bazense susmalara verdiğim cevapla genel olarak sükutu kolluyorum. Doğru bulduğumda bu. Şuan onun konuşmasına benim onu dinliyor oluşuma ihtiyacı var. İnsan insanın ağını alır demesi de bu sebepten, biliyorum.
 
Yorgunluğun, tükenmişliğin gözyaşını geçtiği bir demde araya giriyorum. Sanki bir çocuğu omuzlarından tutup silkeler, kaldırırsınız ya onu yapıyorum.
 
Tükenmişliğin yerinde olmadığını ve olamayacağını fakat dirilişin tekrar yürümekle elde edilebileceğini söylüyorum. Daha somut daha âşıki olarak Sevgili’nin (a.s) hali ile; yorulan bir adam yürüyüş sırasında durarak değil hızını artırarak dinlenirmiş, ona bunu hatırlatıyorum.
 
Bu sünnetin hayatımdaki yerine bakarak sadece yürüyüş anlarımla değil yaşamım sırasındaki yürüyüşlerimin de kast edilip edilmediğini düşünüyorum bir nefes arasında.
 
Omuzlarından tutup kaldırmam, silkelemem yerinde olmuş olacak ki, elleri ile göz yaşlarını siliyor. Bir çiçek koklar gibi iç çekerek “haklısınız” diyor.
 
-Haklısınız, toparlanmalıyım.
 
Laf olsun diye değil, inanarak söylüyor bunu. Ben de inanıyorum. Bayram şekerini çok kaçıran çocukların ön dişlerini farelerin yiyeceğine inanması gibi inanıyorum. Yegane dostun Allah olduğunu idrak eden bir gönle inanmak zor gelmeyecek, biliyorum. 
 
Çantasını yoklaması, üzerini düzeltmesi ile anlıyorum gitmek için hazırlandığını. Bir dakika deyip karşısındaki sandalyeye geçiyorum. 
 
Bir kutunun içinden çıkmak için çırpınan bir kelebek misali bir hikayem daha var, kanat çırpsın istiyorum. Meraklı bakışlarına sunduğum hikayeme gözyaşları ile mukabele ediyor.
 

İşte şimdi, tam da buracıkta rahatlığın ve iç huzurun içerisinde ayrılıyoruz. Hisseme düşen bir gönlün rahatlamasına vesile olmak oluyor. 


GENÇ'ın Yazısı.