Ayşe Nur Duman
İnsan hayatı ırmak misali. Yüzlerce ırmak farklı koşullarda ama aynı denizlere akar ya... Öyle akıp gidiyor işte insan ömrü. Her ırmak farklı yataklarda akar. Her ırmağın coğrafyası, taşı, toprağı, engeli başka başkadır. Kimisi engelleri başta aşar kimisi kayalara sonlarda çatar. Bazısı bereketli toprakları taşır bazısı semsert taşları aşındırır. Her ırmağın mücadelesi kendine hastır. Önemli olan ırmağın yatağına, iklimine, bitkisine coğrafyasına, taşına, toprağına göre debisini ayarlamasıdır belki de. Her zaman en coşkun halini hatırlamalı, o halini korumalı, hatta dahasına odaklanmalıdır. Hızını yavaşlatan bütün etkenlere rağmen denize en verimli haliyle varmak için daha da coşmalıdır.
Hani bir ırmak aheste aheste denize doğru akar, her şey yolundadır. Akmayı bu zanneder, coşmak onun için hafif bir yükseltiden aşağı ahenkle dökülmek gibidir. Aktıkça bakar ki taşlar çıkıyor önüne, gittikçe büyüyen çetin kayalar, aşması gereken hoyrat yokuşlar... Mevsim değişir debisi artar, su yükselir, daha da coşar sanki o coştukça, engeller çoğalır yoluna taş olur. Belki o coştuğu için belki de o daha da coşsun diye bu engeller artar. Kim bilir? Tıpkı insan ömrü gibi, tıpkı insanın karşılaştığı imtihanlar gibi.
Yıllar geçer insan; olgunlaştım, çok şey yaşadım, artık oldum sanır. Ama bir dönüm noktasıyla hayatı evriliverir. Hem şükredecek çok şeyi hem sabredecek bir şeyleri gün geçtikçe çoğalır. Bazen güçsüzleşir debisi düşer, bazen karlar erir coşkun bir akışla koşar denizine doğru. Hani ırmak hiç pes etmez taşı yontar, toprağı taşır, bitkiye can olur, yol bulur, iz bırakır da denizine akar gider ya; insan da böyle midir?
İnsan tüm coşkunluğuna rağmen bazen takılır, bir kayayı yontup geçemez. Bir avuç toprağın hakkından gelemez bulanıklaşır. Çünkü insan acizdir. Bazen tüm engellerini ancak Allah’ın izniyle ve gayretiyle aşabilir. İnsan taşa dil döküp yalvarsa derdini açsa, taş katılığından taviz vermez. Ama Allah, rengi olmayan bir suya yontturur o taşı. İnsan taşa derdini anlatamadıkça, toprak suyunu bulandırdıkça çaresizce kalır.
Çaresizliğe ve akışına engel olan, berraklığını bulandıran her şeye karşı güçsüz kalan insanın boğazında yutkunuşları düğüm düğüm olur. Su dahi taşı oyar, neler taşır, içerisinde neler barındırır. Ama insan sessizce boğazında düğümlenen yutkunuşlara bir çare bulamaz. Çözemez o düğümleri. Ancak o yutkunuşların nasıl çözüleceğini bilen o düğümleri yaratandır. Suyla yutkunamayan duayla yutkunur. Belki sel olur göz yaşları ırmağa karışır usulca denize süzülür. Bunu bilen yalnızca onu yaratandır. Dışardan harıl harıl aktığı sanılan ırmak, belki göz yaşıyla coşmuştur.
Nasıl ki ırmağın atâlet içinde öylece durması mümkün değilse, insan da ırmak misali duramaz, eylemsiz kalamaz. Durursa bulanıklaşır, akmazsa taşları aşamaz ve denizine ulaşamaz. Taşlara boyun eğmeden, akmak için coşmalıdır. Karların erimediği, debisinin azaldığı zamanlarda tevekküle sığınıp sabırla akmaya devam etmelidir. Az da olsa istikrarla akan su taşları yontup, gürül gürül denizine kavuşmaz mı?
Irmağın az da olsa devamlı akanı, arada coşanı, arada durgunlaşsa bile onu hemen üzerinden sıyırıp atanı makbuldür.
GENÇ'ın Yazısı.