Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde; “Zaman yaklaştıkça mü’minin rüyası yalan çıkmaz. Mü’minin rüyası nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir.” (Buhari, Ta’bir 26) buyurarak salih rüyanın ne derece mühim olduğunu aktarmıştır. Salih bir rüya üç şekilde gelir: Ya mübeşşirattır. Rabbinden kuluna bir müjdedir. Ya iltifattır. Rabbinden kuluna bir hediyedir. Ya da ikazdır. Rabbinden kuluna bir uyarıdır. Ne yönden gelirse gelsin görülen salih rüya Müslümanca bir hayat yaşamak isteyenler için berekettir. 

Salih rüyalar arasında en güzeli, en muazzamı, Rabbinin kula en özel ikramı ise Efendimiz ile şereflenen rüyadır. Şeytandan uzaktır o rüya, en sevgiliyle başbaşa edilen sohbet misalidir;
 
“Beni rüyada gören kimse, uyanıkken görmüş gibidir. Çünkü şeytan bana benzeyen bir şekle giremez.” (Buhari, İlm 38; Müslim, Rüya 11)
 
Gözümüzde yaşlarla dinleriz efendimizin şereflendirdiği rüyaları, dualarımızın arasına katarız O’nu (s.a.v) rüyada görme ihtimalini. Utanırız, çekiniriz halimizden ama en sevgilinin rüyada dahi olsa dizinin dibinde olmak bizler için tüm dünyaya bedeldir.
 
Bu minvalde dinlediğim en özel rüyanın yolculuğuna çıkarmak istiyorum sizleri. Bir büyüğüme anlatılan, Efendimiz (s.a.v) ile şereflenen, tüyleri diken diken eden, ayna görevi gören salih bir rüya…
 
“Bir otobüsteydik. İlk anda nereye doğru seyrettiğimizi, otobüste kimlerin var olduğunu, halimi, ahvalimi anlayamadım. Fakat zamanla her şey netleşti. Otobüs bir koridor ile ikiye ayrılıyordu. Uzundu ve herkes oturuyordu. Benim bulunduğum tarafta tanıdıklarım, eşim, dostum, iş arkadaşlarım, cami cemaatim, yüzleri tanıdık simalar bulunuyordu. Koridor boştu. Diğer tarafta ise Ashab-ı Kiram efendilerimiz vardı. Uhud’un aslanı Hamza, adaletin ve merhametin örneği Ömer, sadık Ebu Bekir, ilmin kapısı Ali, haya timsali Osman, Mus’ab, Zeyd, Talha bin Ubeydullah, Es’ad bin Zürare, Bilal, Habbab ve daha niceleri. Onlara bakmak, onları görmek harikaydı. Şoför koltuğunda bize sırtı dönük olarak Efendimiz (s.a.v) oturuyordu. Yolculuk tarifi imkansız bir huşu ile devam ediyordu. Sonra birden sarsıntı oldu. Otobüs aniden durdu. Her yanı bir telaş kapladı. Meyilli bir arazideydik. Herkesin içinde beliren ilk şey “ya otobüs kayarsa” sorusu ile ortaya çıkan korku oldu. Hızlıca otobüsten indik. Bir tek Efendimiz (s.a.v) otobüsün içindeydi. 
 
Günümüzden tanıdıklarım telaş ile bir o yana bir bu yana koşturuyorlardı. Başını ellerinin arasına alıp ağlayanlar da vardı, kendini yerden yere atanlar da. Sonra içimizden birisi otobüse yakın bir noktada toplanmamızı istedi. Hepimiz işaret ettiği yerde toplandık. Durum vahimdi. Otobüs her an kayabilirdi. Yapabileceklerimiz hususunda uzun uzun konuştuk. Sorular sorduk, cevaplar aradık. Fakat hiçbir eylem ortaya koyamadık. 
 
Bir an içimizden birisi sahabe efendilerimiz nerede diye sordu. Herkes bu soruya cevap arar oldu. Ve fark ettik ki biz uzun uzun tartışırken sahabe efendilerimiz toplanmış, her biri başını bir tekere yaslamış ve arabanın kaymasına engel olmaya çalışıyorlardı…”
 
Aklıma geldikçe bu rüya kanım donar, ilk kez dinliyor gibi olurum. İhtar-ı Rahmanidir bazı rüyalar. Kula ikazdır. Ama bana sorarsanız bu rüya bir kula değil tüm ümmete ikazdır. Gelin bir kenara itelim bize hiçbir fayda vermeyen tartışmaları, suni gündemleri, gönlümüze ağır gelen faydasız uğraşları. Kapatalım gözlerimizi, bu rüyayı bir hayal edelim, uzun uzun tefekkür edelim, sahabe efendilerimizin gayretini, aşkını, şevkini düşünelim. Ve gelin onların baş koydukları yola biz taş koymayalım… 


Ender Ekim'ın Yazısı.