İnsanlar başka insanlarla bir arada yaşıyorlar ve kim olduklarını kiminle yaşadıkları belirliyor. Oysa idrak ve irade diye bir şey var; asıl zor  olan buna ulaşmak.

Metro’da Cuma Namazı isimli ilk şiir kitabınız çıktı. Hayırlı olsun diyelim. Şiirlerinizde bütünlük, somutluk, insanlar görüyorum, yaşayan  insanlar ve akan bir hayat. Şiirle hayatınız arasındaki irtibatı açıklar mısınız? Şiir size neyi vadetti?

Bütünlük, somutluk ve insanlar var şiirlerimde evet haklısın. Bunlar benim için önemli. Hep bir bütüne, somuta, dokunulabilir olana  ulaşmaya çalışıyor çünkü insan. İnsanlar metafizik bir arayış içinde olduklarını iddia etseler bile somut göstergelerin insanlar için  önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Allah bizi böyle yaratmış. Gören, duyan, tat alan, hisseden, nefes alan dolayısıyla koku alan  canlılarız. Ben metafiziğin bunlardan......

Şairliğinizin yanı sıra psikologsunuz ve psikodramatist olarak çalışıyorsunuz. Psikodrama nedir, niçin yapılır, yaparsak bizde neyi  değiştirir?

Psikodrama ilginç bir şey. Benim bütünlük arayışımın bir sonucu olarak görüyorum psikologluğun sonunda psikodramaya  ulaşmamı. Bütüncül bir yaklaşımı var psikodramanın. İnsanları hasta, sağlıklı, bipolar, depresif, nevrotik falan diye ayırmıyor.  Herkesin en temelde insan olduğu ve aynı şekilde, aynı yerden başladığı kabulüyle yola çıkıyor. Bir annenin rahmine düşüyoruz ve  sonra dünyaya geliyoruz. Psikodrama nedir? Çok kabaca dramatizasyonun terapi yöntemi olarak kullanılmasına verilen isim  diyebiliriz. Somutlaştırma üzerine kurulu bir yöntem. İnsanın çalışmak istediği, çözmek istediği her türlü konuyu, nesneler ve başka  insanlar yardımıyla somut, görünür hale getirip ne yapacağına karar verebildiği bir ortam sunuyor insanlara. Bu da hem sorunların algılanışını hem de çözümünü kolaylaştırıyor.

Niçin yapılır? Düşünce dünyanda halledemediğin pek çok şeyi basitleştirmek, somutlaştırmak ve aslında belki de hiç korkulacak şeyler olmadığını görebilmek için yapılır. Yani bana sorarsanız psikodrama insanın o çok kalabalık, baş edilemez gibi görünen dış dünya karşısında ne kadar çok materyale sahip olduğunu görmesine yarar ve sanırım en çok da bunun için yapılmalıdır. Neyi değiştirir sorusu biraz kişiye göre değişen bir şey. Kimin neye ihtiyacı olduğuyla alakalı ama en çok cesaret katıyor insana sanırım.

Son olarak Fayrap dergisinin 43. sayısındaki söyleşinizin sonunda “Bu hayatta başarabileceğin en büyük şey kendin olmak”  diyorsunuz. Peki günümüzde İslamcıları para mı bozdu yoksa siyaset mi? Kendilerini nerde kaybettiler, kendilerinde mi? 

Bu dünyada başarabileceğin en büyük şey kendin olmak evet çünkü insanlar başka insanlarla bir arada yaşıyorlar ve kim olduklarını kiminle yaşadıkları belirliyor. Oysa idrak ve irade diye bir şey var; asıl zor olan buna ulaşmak. Bir toplumun içinde yetişip büyüyüp o toplumun değerlerine uygun bir insan olarak yaşamak kendi başına kötü bir şey değil elbette ama bunun üzerine biraz düşünmek gerekiyor. Ameller niyetlere göredir diye bir şey var. İnsanlar arasında yaşarken sırf o insanlarla çatışma yaşamamak adına da uyumlu bir insan olabilirsiniz. Bunun adı iyi insan olmak değil konformizmdir.

Oğlum Ömer, beş yaşında, anaokuluna başladı geçenlerde. Öğretmeni eve kağıt yollamış kağıtta şarkı söyleme etkinliğine katılmadığı yazıyor, arkadaşlarına günaydın demiyormuş. Oturup konuştum, çok iletişimsel bir çocuk zaten ama öğretmeni onu tanımıyor ve her çocuğa ayrı tarife açacak zamanı ve sabrı olmadığı için bunu kusurlu bir davranış saymış. Halbuki Ömer’in insanları ve kendini bir tartma süreci oluyor, ondan sonra kendine uygun olan şeyleri yapmayı kabul ediyor. “Oğlum, şarkı söylemiyormuşsun arkadaşlarınla öğretmenin kağıda öyle yazmış” dedim. “Tamam anne bundan sonra söyliycem” dedi. Bu cümle benim içimi acıttı. Birkaç gündür etkisinden kurtulamıyorum. Birileri öyle istiyor diye bir şey yapmasını istemiyorum, buna boyun eğdiğini görmek canımı acıtıyor.

İslamcıların durumu da bundan farklı değil aslında. Oğluma istemediği sürece şarkı söylemek zorunda olmadığını, herkesin şarkı söylemesi gerekmediğini anlattım oturup. İslamcılara daha doğrusu Müslümanlara da bunu anlatmak istiyorum hep. En yakınımızdakinden sorumluyuz öncelikle. O yüzden önce oğluma anlatayım bunu, bana yeter. Diğerlerinin yani Müslümanların kaderi nasıl olsa Allah’ın elinde; dolayısıyla onları en güvenilir ele yani Allah’a emanet ediyorum. Tabii oğlumu da.


GENÇ'ın Yazısı.