Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin meşhur eseri Mârifetnâme Cafer Durmuş ve Dr. Kerim Kara beyefendiler tarafından yeni ve temiz bir tercüme ile Erkam Yayınları’ndan okuyuculara sunuldu. 3 Cilt halinde yayınlanan bu eser herkesin anlayacağı bir dille çevrildi. Biz de bu eseri günümüz Türkçesine çeviren Cafer Durmuş beyefendi ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Mârifetnâme’yi hiç duymamış olabilecek okuyucularımız olduğunu varsayarak kısaca bize kitaptan bahsedebilir misiniz?

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin başyapıtı Marifetname, “kendini bilen rabbini bilir” düsturu ile özetlenen “marifet  nazariyesi” üzerine bina olunmuş ansiklopedik bir eserdir. Müellif, o yıllarda medreselerde okutulmakta olan on iki dersi ihtisar  ederek kitabına almıştır. Bu sebeple Marifetname’nin muhtevasında psikolojiden sosyolojiye, astronomiden coğrafyaya,  matematikten anatomiye ve eğitime kadar pek çok konu vardır. Merhum müellifin bütün bunları tasavvufî bir neşve ile sunması bu  eseri tasavvuf klasikleri arasında saydırmıştır…

Marifetname’nin hususiyeti; yukarıda sadece bir kısmını saydığımız ilim dallarını ve  benzerlerini hemuzmanlarının göz ardı edemeyeceği zenginlikte hem de avamın anlayıp istifade edebileceği bir üslupta sunabilmesindedir. Bu anlamda Marifetname birbirinden farklı pek çok konuda müracaat kitabı olmuştur.

İbrahim Hakkı Hazretleri’nin yaşadığı dönemde Mârifetnâme ilim adamları ve halk nezdinde nasıl bir karşılık gördü?

Marifetname, telif olunduğu yıllardan itibaren milletimizin hüsn-i teveccühüne mazhar olmuştur. Ve bu teveccüh, cumhuriyetin  kuruluşu ile birlikte klasik eserlerle insanımız arasında meydana gelen kopukluk dönemine kadar artarak devam etmiştir. Bunun  ilim adamlarınca tespit edilmiş olduğunu, eserin başına koyduğumuz biyografide de belirttik. Pratik bilgileri içeren bazı maddelerinin  ezberlendiğini de orada kaydettik. Bu anlamda Marifetname’nin toplumda karşılıklı sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının kökleşmesinde önemli bir katkı sağladığı muhakkaktır. 

Piyasaya arz etmiş olduğumuz akıcı ve anlaşılır sadeleştirme ile eserin yazıldığı yıllardaki gibi hüsn-i kabule mazhar olacağını ve maddeler halinde sıraladığımız edeb ve nezaket kurallarıyla yine aynı yapıcı tesiri icra edeceğini ümit ediyoruz.

Siz bu yeni çeviride Mârifetnâme’nin eski çevirilerinden fazla olarak ne sunuyorsunuz okuyucuya? “Bu bizim artımız” diyebileceğiniz  noktalar nelerdir?

Bizim farkımız şu; Marifetname’de farklı ilim dallarından ve Arapça Farsça gibi lisanlardan hepsi de uzmanlık gerektiren çetrefilli ibareler ve çözülmesi uzmanlık gerektiren şiirler vardır. Biz bunların hiçbirini atlamadık. Üstünkörü bir iş yapmış olmamak için ihtisas gerektiren her farklı alanı sahanın uzmanları ile birlikte müzakere ettik.

Kitapta bu eseri yeni kuşakların ilmi irfan ile birleştirerek yetişmelerine katkı sağlamak için çevirdiğinizi belirtmişsiniz. İlmi irfan ile  birleştirmek ne demektir? Biraz açar mısınız?

Buna belki de, ilmin bizi biz yapan değerlerle yoğrularak irfan ile bütünleşmesi diyebiliriz. Çünkü İbrahim Hakkı Hazretleri pozitif ilimleri de inançla yoğurur. Mesela gezegenlerin yörüngelerini, boyutlarını ve dünyamıza etkilerini anlatırken sözü “işte bu, aziz ve alîm olan Allah’ın takdiri iledir” (Yasin, 36/38) diye bitirir. Bitkileri ve ilaçları anlatırken sözü Rasulullah Efendimiz’in yeme-içme âdâbına getirir. Bizce bu tür inceliklere dikkat edilerek öğrenilen ilim, daha bereketli ve faydalı olur. Çünkü orada ilim, irfan ile mezc olmuş demektir. 

İbrahim Hakkı Hazretleri birçok ilim hakkında malumat sahibi bir insan. Kendisi her mü’minin de böyle olması gerektiğini söylüyor. Günümüzde insanlar tahsilini yaptıkları alanda uzmanlaşmasının yanında diğer alanlara bîhaber kalıyorlar. Bilgiye bu kadar kolay ulaşılan bir çağda neden İbrahim Hakkı Hazretleri gibi insanlar yetişmiyor?

Teşekkür ederim. Fevkalade önemli bir soru. Öncelikle şunu belirtelim. Bugüne kadar yetişmemiş olması bundan sonra da yetişmeyecek anlamına gelmez. Bugün yapılması gereken, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin yetiştiği ortamı çok iyi etüd ederek işe başlamak olmalıdır. 

Gerekli olan fizikî şartları ve moral değerleri sağlayarak kabiliyetli gençleri seçtikten sonra neden olmasın?

Yalnız burada şuna karar vermek gerekiyor: Her sahada uzman denilecek insan yetiştirmeye çalışmak mı yoksa -genel kültür sahibi olmak kaydıyla- “sahasında bir numara” sayılacak uzmanlar yetiştirmek mi doğru olur?


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.