Adem TURAN

Gülün bahçelerde dans ettiği sabah

Çekilir ayaklarımın altından yer

Dosta koşar gibi

İlk kez nerede karşılaştık, hatırlamıyorum.

İlk kez nerede karşılaştığınızı hatırlamadığınız kişiler vardır; sessizce giriverirler hayatınıza, yumuşak bir sokuluşla… İşte, Mücahit Koca da bunlardan…

Sarı sıcak… Hocalarının asıl kıymetini büyüyünce anlayan ve bunu asla unutmayan başı takkeli bir “ebcedhan”…

1949 Mustafakemalpaşa doğumlu; Çardakbelen köyünden… Babaanne himayesinde çok hareketli bir çocukluk… İlk torun.

İlk eğitimini babasından aldı. İlk tad alarak okuduğu kitaplar ise Âşık Garip, Kerem İle Aslı, Şah İsmail gibi halk hikâyeleri… Mike Hammer ve Jules Verne ise sonradan gelirler.

Lise yıllarındayken platonik şiirler yazdı fakat bir hocasının “Şâirler açlıktan ölüyor” sözü üzerine şiiri terk etti bir müddet.

Gazeteci… Yükselen değerlerden önce ortaya çıktığı için, bugünlerde artık unutulan o “idealist gazeteci” tiplerini hatırlıyorum onu görünce. Bir de şâirliğinin, yazarlığının yanında ideolojisini de ihmal etmeyen, o 70’li yılların kasırgasında bir çıkış yolu bulabilmiş “düşünen adam” tipini hatırlıyorum. İhyâ’dan, Büyük Doğu’ya, oradan da Diriliş’e uzanan “büyük geleneğin” son halkası olmak… İşte onun tek ve biricik hedefi.

Sur Kitabevi’nin kurucularından. Zamanında Bursa’da kimsenin yapamadığını gerçekleştirmiş, direnmiş, kimseye muhtaç olmadan yürümüş… Ama sonunda durmak zorunda kalmış…

Yani, şöyle: gazetecilikten şiire, hikâyeden romana uzanan bir saklı yolculuk onunkisi…

Şimdi, o Sur serüveninden, cuma günleri tertiplediği unutulmaz sohbetler, sohbetlere eşlik eden çaylar ve tadı hâlâ damaklarda bir buruklukla hatırlanan helva kaldı… Ne acı!

Bir de İbrahim Ünal Taşkın var, Sur denince aklıma düşüveren… Merhum; derinden bir “oh!” çekerdi sık sık. Az konuşur, konuştuğu .................................................................


GENÇ'ın Yazısı.