Biliyordum bir vakit sakin kalmazdı Diyarbakır Ulu Camii. Antik sütun başlarına oturan birkaç kişi bin yıllık geçmişin üstünde dertleşiyor, küçük bir çocuk babası abdest alırken hızlı hızlı yalayarak dondurmasını bitirmeye uğraşıyordu. Bana Medine’deki ezanı anımsatan imamın sesi o kadar tanıdıktı ki annemin kucağı, babamın beni saran yaşlı kolları, oğlumun minik elleriydi.

Diyarbakır

Güneş demire değdi ve beyaz mermere düşen gölge zamana şehadet etti. Gece olduğunda karardı güneş saati. Kayboldu dakikalar. Sekiz yüz yıl evvel El- Cezeri’nin ince hesaplamalarla yaptığı saat, imamlara yol gösterdi. Gnomon’un* ucu ne zaman kırıldı bilinmez ama sivri gölge kolumdaki saatle aynı dakikayı gösteriyordu.

Diyarbakır Ulu Camii’nde gürül gürül ezan okundu. Dünyanın her yerinde aynı lisanda okundu ezan. Yeryüzü dönmeye devam etti. Bu dönüş sırdı ve bir ezan bitmeden başka bir şehirde diğeri okunmaya başladı. Dünyanın neresinde olursa olsun mescitlerin kapısı rengine, ünvanına, milletine bakılmadan herkese açıldı.

Diyarbakır Ulu Camii’nin geniş avlusunda şadırvana oturup karmaşayı izledim. Bir çocuğun avcundan fırlayan bilyeler gibi cemaat bir köşeden diğerine koşturuyordu. Biliyordum bir vakit sakin kalmazdı Diyarbakır Ulu Camii. Antik sütun başlarına oturan birkaç kişi bin yıllık geçmişin üstünde dertleşiyor, küçük bir çocuk babası abdest alırken hızlı hızlı yalayarak dondurmasını bitirmeye uğraşıyordu. Bana Medine’deki ezanı anımsatan imamın sesi o kadar tanıdıktı ki annemin kucağı, babamın beni saran yaşlı kolları, oğlumun minik elleriydi. Yalnız değildim.

Müslüman Araplar tarafından Mar Toma Kilisesi camiye çevrilmişti. 1091’de Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından onarılmış, 1115’te yanmış, depremde zarar görünce de yeniden yapılmıştı. Hanefiler Camii, Şafiiler Camii, Mesudiye Medresesi, Zinciriye Medresesi Diyarbakır Ulu Camii’nin parçalarıydı. Binalar bir santim bile kaymamıştı. Mesudiye Medresesi’nin minberindeki denge taşları yapıldığı günden beri dönmeye devam ediyordu.

Erken İslam döneminin ünlü eseri Şam Emeviye Camii’ne benzerliğinden dolayı halkın beşinci harem dediği Diyarbakır Ulu Camii şehrin göz bebeğiydi.

Ramazan Bey, boğa ve aslan figürünün işlendiği kapıda oturmuş isteyene Ulucami’nin tarihini, maneviyatını anlatıyordu. 20. yüzyılda yaşayan bu abdal hem bilgiliydi hem de mecnun. “İsmi kara, kaderi kara, taşı kara Diyarbakır’ın,” diye coşkuyla anlatıyordu şehrini. Annem yanımda olsa “Kalp gözü açık,” derdi Ramazan Bey için.

Uzaydan Görülebilen İkinci Yapı

Doğu ve batıyı birleştiren bir noktada Dicle Vadisi’ne hâkim bir tepe üzerinde Karacadağ’dan Dicle’ye uzanan bazalt platonun kenarında; lav taşlarının bittiği noktada yer aldı Diyarbakır. Bereketli Hilal’in içindeydi ve bu verimli topraklara hayat veren Dicle Nehri uygarlıkların doğuşuna ve yok oluşuna tanıklık etti.

Evliya Çelebi sur içine abdestsiz girilmesin diye her kapıda bir çeşme olduğunu yazmıştı seyahatnamesinde. Dünyanın en uzun, en geniş ve en sağlam surlarından biriydi Diyarbakır Surları. Seksen iki burcuyla Çin Seddi’nden sonra uzaydan görülebilen ikinci tarihi yapıydı.

Burçlardan birine yaklaştım. Her zamanki gibi en üstte onur makamında kartal vardı. Boğanın boynuzlarına pençeleriyle tutunuyordu. Kitabenin tarihi 1183’ü gösterirken çift ejderha evreni simgeledi. Orta çağın aydınlık şehirlerinden biriydi Diyarbakır. Nasuriddin Mahmud ve Kanuni Sultan Süleyman’ın emeği çoktu bu kalede.

Saray kapıdan sur içine girdim. Hz. Süleyman Camii’nde öğlen ezanı okunuyordu. Diyarbakır’ın ilk yerleşim yeri Hurrilerden izler taşıyan Amida Höyüğü eski şehrin içinde koruma altına alınmıştı. 5 bin yıllık höyüğün hemen altında ağaçların gölgesine aileler oturmuş piknik yaparken beyaz yemenili yaşlı kadın elinde elifba cüzü bir ağaca dayanmış bir gün Kuran-ı Kerim’i su gibi okumayı hayal ederek heceleri çözmeye çalışıyordu.

Halit bin Velid’in Çadırına Gelen Köpek

Bu kadim şehir ilk adını kraliçe Amidi’den aldı. Yunus peygamberin bu topraklara gelip kraliçeyle evlendiğini anlattı efsaneler. Kat kat surlarla korunan Diyarbakır’ın fethedilmesi zordu. İslam ordusu üç ay bekledi surların dışında. Gece yarısı bilge bir köpek Halit bin Velid’in çadırına gelip onu meraklandırdı. Ve büyük komutanın ...........................................................................


Hande Berra'ın Yazısı.