Söyleşiyi Gerçekleştiren: Feyza Muslu
Sırp çetelerinin, Bosnalı Müslümanları vahşice katlettiği o yıllarda Admir, daha 13 yaşlarındaydı. Allah’ın lütfu sayesinde bir otobüs yolculuğuyla hayatı değişen Admir’in Türkiye ile yolu, o yıllarda kesişmiş. Yirmi yıla yakın Türkiye’de kalan ve burayı ikinci vatanı olarak kabul eden Admir ile o yılları konuştuk.
Savaşa tanıklık ettiniz. O sıralar neler yaşadınız?
Savaş başladığında 13 yaşındaydım. En başta olup bitenlere anlam veremiyordum, tıpkı diğer çocuklar gibi. Ancak savaş, gerçek yüzünü bize de göstermeye başlayınca daha çabuk büyümek ve olgunlaşıp büyük bir insan gibi hareket etmek zorunda kaldık. Aslında benim jenerasyonum, bu savaşta belki de en şanssız jenerasyondur. Çünkü o zaman ne çocuk ne de büyük olabiliyordunuz.
Savaşın ikinci senesinde Sırp milliyetçiler yani ``Çetnik`` dediklerimiz, Sırbistan Cumhuriyeti’nde çatışma olmayan bir bölgedeki okula giderken sabah 7 gibi bulunduğum otobüsü durdurdular, kimlik kontrolü yaptılar ve Müslüman Boşnak olan 16 erkek ve 1 bayanı otobüsten indirerek kamyona bindirip götürdüler.
O 16 erkek arasında yirmi bir yaşındaki amcam Esad da vardı. O sabah, aynı evden çıkmıştık. O gün, o otobüste beni o canilerden Rabbim sakladı, korudu. Bunu net olarak söyleyebilirim.
O otobüsten nasıl kurtuldunuz?
Yanımda benden bir veya iki yaş daha büyük başka bir öğrenci vardı ama aynı zamanda kendisi Sırp’tı.
Kimlik kontrolü yapan caniler onun Sırp olduğunu öğrendiklerinde tam benim önümdeyken otobüste bulunan çocuğun babası dönerek “O benim oğlum.” dedi ve onlar adamın dediğini benim için söylediklerini düşünerek beni geçtiler. Rabbim onları şaşırttı ve ben bugün hala hayattayım. Yoksa sonum o 17 Müslüman gibi olacaktı.
Bahsettiğiniz 17 Müslümandan hiç haber alabildiniz mi?
Otobüsten çıkardıkları o 17 Müslümandan bir daha hiç haber alınamadı. Umuyoruz ki acı çekmeden canlarını vermişlerdir...
Türkiye’ye gelmeye nasıl karar verdiniz?
Bu olaydan sonra, benim o otobüste tek Müslüman tanık olarak kaldığım duyulunca Sırpların beni aradıklarını duymuştuk. Biz de olur da evi basarlar diye yaşadığımız şehirde tedbir açısından evde değil otelde kalmaya başladık.
Ailem, beni gizlemeye ve bu şekilde yaşamaya daha fazla dayanamadığı için beni yurt dışına çıkarmaya karar verdi.
Ve bir gün sabah 6 sularında oturduğumuz yerden bir grup insanla beraber dağlar üzerinden yürüyerek bize en yakın şehre doğru yola çıktık ve 18 saat sonra ulaştık. Oradan Sırbistan’daki Sancak bölgesine, Novi Pazar şehrine, geçtik.
Başka insanların yardımlarıyla da yurt dışına giden ilk otobüse bindirildik ve kendimizi, hiç kimseyi tanımadığımız bilmediğimiz bir şehirde yani İstanbul’da bulduk...
Sırp ve Hırvatlar’a karşı nasıl duygular besliyorsunuz?
Sırplar ve Hırvatlar bize çok acı çektirdi ve zulmetti. Onları sevmeyiz ama onların bizden nefret ettikleri gibi tam manasıyla nefret de edemiyoruz. Ayrıca şahsi düşüncem, insanlarımızın çoğu onlardan korkuyorlar çünkü nasıl alçak ve kalleş olabileceklerini biliyoruz.
Bosnalı olarak, savaştan uzun süre sonra Türkiye’de yaşamak size neler hissettirdi?
Savaş zamanında, milyondan fazla insan Bosna’dan, dünyanın değişik kıtalarına ve ülkelerine göç etti.
Ben Türkiye’ye geldiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Diğer ülkelere gitmiş olsaydık belki çok daha büyük, çok daha iyi maddi imkanlarla karşılaşacaktık. Ama biz Türkiye’ye gittiğimizde insanlar bize kucak açtılar, evlerini paylaştılar, okuttular. Bu sıcaklık çok daha değerliydi. Bizim de şimdi iki vatanımız var.
Bosna’ya geri dönmeye nasıl karar verdiniz?
Savaştan sonra uzun süre Türkiye’de yaşadım. Bosna’ya dönmek, tekrar burada yaşamak kolay olmadı, hem de hiç…
Biz de çok kötü izler bırakan bir ülkeye dönüp yaşamak mı yoksa ikinci vatanımız olarak bildiğimiz Türkiye’den ayrılmak mı zordu, ondan da tam emin değildim. Ama ailevi sebeplerden dolayı tekrardan burada yaşamayı seçtim.
GENÇ'ın Yazısı.