"İçindeki Editörü Kovmalısın"
Sadece yazı yolunun başında olanların yazmakta zorlandığı, yalnızca onların bir türlü başlayamadığı ya da başlayıp da yarım bıraktığı zannedilir. Genç yazar adayları, böyle bir zorlanma yahut tıkanma durumunu, kendilerinde yazma kabiliyeti olmadığı şeklinde yorumlar, öyle ki içlerinden bazıları bu zorlanma sebebiyle yazmaktan tümüyle vazgeçer. Zannedilir ki, yazar dediğin, kolayca yazar. İlhamın gelmesini bekler sadece; gelince, oturup bir çırpıda yazısını bitirir.
İşin aslı öyle değildir oysa. İster yolun başında olsun, ister kırk yıllık yazar, böylesi tıkanma anları sıklıkla vuku bulur. Hatta, yazı yolculuğunda ilerledikçe, önceki yazıların yükü de biter yazarın omuzlarına. Önceki yazılarında adım adım ilerleyerek bir seviye tutturmuştur, şimdi ise o seviyeyi bir adım daha ileriye götürme, en azından koruma baskısı hissetmektedir. Yeni yazında o seviyenin altına düşme endişesi, zaman olur, yazarı kalem oynatamaz hale getirir.
İşin daha da kötü tarafı, bu sebeple yazmadıkça, durumun daha da ağırlaşmasıdır. Yazmak, istikrar gerektirir; bir yokuşta arabayı park edip sonra bıraktığı yerden yola devam etmeye benzemez; yazmadığınız sürece, bıraktığınız yerde kalmaz, daha da gerilersiniz ve seviyeyi koruduğunuz bir yazı yazmak için daha da geriden başlayıp daha da büyük bir çaba sarfetmeniz gerekir. Yani, yazdıkça, yazmak daha kolaylaşır; yazmadığı sürece yazarın işi de, yükü de ziyadeleşir.
Kırk yıllık yazı hayatım boyunca, benim de zaman zaman yaşadığım bir durumdur bu. Öyle tıkanma zamanları olmuştur ki, yazmada bir kıvam ve sür’at bulduğum vakitlerde bir günde yazdığımı, bu tıkanma vakitlerinde bir yılda yazamamışımdır.
Yakın vakit, böyle bir tıkanma yaşadım nitekim. Yazı Atölyesi’nin, yazı hayatına dair notlar ve öneriler içeren bu kısa yazıları dışında, altı aydan beri onlarca daha hacimli yazıya defalarca giriş yapsam da hiçbirini tamamlayamadım.
Tamamlanmamış bu yazı dosyalarından birini, kırk yıl önce, yazı yolculuğunun başında ustam olmuş; gerek yazılarındaki üslup, dil ve anlatım, gerek yazı öncesinde yaptığı araştırma, gerek sonrasında yazıyı tekmil etmeye dönük ince işçiliğiyle kendisinden çok şey öğrendiğim bir büyüğüme ilettiğimde, bir an önce bu yazıları tamamlamam gerektiğini, bu konuların yazılmış ve yayınlanmış olmasına büyük ihtiyaç bulunduğunu söyledi bana. Ben ise, derdimi arzettim. Aylardır, yazmak için yola koyulsam da, bir türlü ilerleyemediğimi söyledim. Bana, “İçindeki editörü kovmalısın” dedi. Bu, çokça hatırlatılan bir yoldur diye de ekledi. “İçindeki editörü kov ve o ne der, cümle düzgün mü, paragraflar birbiriyle uyumlu şekilde akıyor mu aldırmadan, yazıda söylemek istediğin herşeyi çekinmeden söyle, bu yazı için kafanda kurduğun ve not aldığın şeyleri yazıya aktar. Bu bittikten sonra editörü geri çağırabilirsin. Artık elinde ham halde de olsa bir yazı var; içindeki editör şimdi gelip bunu en güzel hale getirmen için sana yardımcı olabilir.”
Kırk yıldır yazan biri olarak altı ay aradan sonra yazıya yeniden başlamam, ustamdan aldığım bu öğütle gerçekleşti.
Ben de paylaşmak istedim; tâ ki, benzer sebeplerle yazamayan kalem erbabı da bu yolu denesin, böylece tıkanmayı aşsın, yolda kalmasın veya gecikmesin…
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.