Mehmet NİŞANCI

Elinizde bir senaryonun olması film çekmeye başlamanın ilk adımıdır. Senaryodan kastım belli bir kalıpta yazılmış metin değil tabii. Senaryo, filminize dair bir pusuladan ibaret. Fakat edebi bir metnin içeriği ve sınırları görüntü diline geçince iş farklı bir boyuta döner. Senaryo çöp olur, elinizde film kalır.

Çektiği filmlerin çoğunun senaryosunu kendi yazan Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın bir romanı senaryoya, senaryoyu filme dönüştürürken yaşadığı tecrübe önemli detayları barındırıyor. Romanda olayları açıklarken psikolojik olarak çok daha özgür olunabildiğini söyleyen Kurosawa, senaryoda ise romandaki özgürlüğün çok daha kısıtlı bir şekilde çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını dile getirir. Senaryoyu görüntü diline aktardığı zaman ise bu sefer daha farklı bir durumla karşı karşıya kalır. “Kuduz Köpek” filmini çekerken yaşadığı tecrübeyi yönetmen şöyle açıklıyor:

“Kuduz Köpek öyküsü, genç bir polis memurunun, karakoldaki işini bitirdikten sonra eve gitmesiyle başlar. Genç polis, bu aşırı sıcak yaz gününde tıklım tıklım dolu bir otobüse biner ve kalabalığın arasında tabancasını çalarlar. Bu bölümü çekip montajını yapınca sonuçtaki etkinin arzu ettiğim gibi olmadığını gördüm. Konuya giriş açısından çok zayıf kalmış, yakın çekim yeterince etkili olmamış ve izleyici açısından belirsiz kalmıştı. Canım sıkılmıştı, romana dönüp öyküye nasıl başladığıma baktım.

“O gün bütün yazın en sıcak günüydü.” Hemen aklıma bir şey geldi. “Tamam!” dedim. Nefes nefese kalmış, dili dışarıda bir köpekle başladım filme, o sırada da “Dayanılmayacak bir sıcak vardı” diye bir yazı geçtim. Arkasından, “Polis Merkezi, Birinci Şube” yazılı bir tabela görüntüsünden sonra içeriye girdim. Birinci Şube amiri, masası önünde duran filmin kahramanı deneyimsiz genç polis memuruna “Ne! Tabancan mı çalındı?” diye soruyordu. Montajı da istediğim gibi bitirdikten sonra filme bu şekilde giriş hayli etkili olmuş ve izleyici kendisini konunun tam ortasında bulmuştu.” (Kurbağa Yağı Satıcısı, Akira Kurosawa, Agora Kitaplığı)

Yönetmenliğin başladığı yer tam da bu nokta olmalı. Bazen yazdıklarımızı zihnimizde canlandırdığımızda heyecanlansak da görüntü dilini (sinematografi) oluşturmanın sırrı bundan sonra başlar. Yıllar evvel büyük bir heyecanla çektiğim tek sekanslık bir kısa filmin montajını tamamladığımda yaşadığım hayal kırıklığının sebebi de bu meseleydi.


GENÇ'ın Yazısı.