Esra Şahin

Babaannem elli yıldır mutfakta birbirinden lezzetli yemekler pişiriyor. Yine de her gün ne yemek yapsa gelip bana soruyor. Bunun benim ne çok güzel yemek yapıyor oluşumla ne de mutfağa olan ilgimle hiçbir alakası yok. Büyükler, bize danışmayı, istişare etmeyi öğretiyorlar. Bilsem de belki benden daha iyi bilen birisi vardır, fikrini zihnimize kazıyorlar. Anlam veremediğim bir soru gibi geliyor başlarda evvela ve içimden: “Babaanne bana mı soruyorsun, ben senden daha iyi bilemem ki?” demek gelse de susuyorum ve insanın insanla muhabbet etme ihtiyacını da anımsıyorum böyle vakitlerde. “İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar.” cümlesini daha evvel düşünmediğim kadar derinlemesine düşünüyorum. Peki ya konuşarak anlaşamayanlar, onları hangi sınıfa koymalıyız diyorum. Sonra susarak anlaştıklarım geliyor aklıma ve bu tasnif işleminden vazgeçiyorum. 

Her şey düzenli olmak zorunda değil diyorum. Bütün sorularıma cevap bulmak zorunda da değilim. Hayattaki her soruma yanıt bulmak imkanımın olmadığı durumlarla karşılaşıyorum. Bazen o soruların peşinde gidiyor, geliyorum. Netleşmese de taşlar biraz daha yerine oturuyor. Arkayı bulanıklaştırıp öndeki objeyi netleştirdiğim fotoğraflarımı anımsıyorum. Bazen bulanık fotoğrafların her şeyin net olduğu fotoğraflardan, objektiflerden daha çok hoşuma gittiği hatırıma geliyor. Belirsizliği hiç sevmediğim noktasında yanıldığımı fark ediyorum. Bazen bilmek şifa insana bazense bilmemek... Bilmekle iyileştiklerimiz ve öğrenince “Keşke hiç bilmeseydim.” dediklerimiz var. Demek öğrenmek her zaman nimet değil, bunu öğretmekle kalbimiz emniyette.
 
Hayat denen yolculukta bütün mutlu günlerim yeni şeyler öğrendiğim günler sanıyordum, yanılmışım ama her şeye rağmen iyiliği ve hayrı öğreten bilginin peşinden koşmayı asla bırakmamalıymışım. 
 
Geçenlerde bir paragraf sorusu çözerken “Bilgi insana bir fayda sağlıyorsa öğrenilmelidir.” ana fikrini barındıran satırlara denk geldim. Hemen ardından aklıma Efendimizin şu hadisi geldi: “Allah`ım fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” Ne güzel dile dökmüş ve Allah`ın en sevgilisi olmasına rağmen dua dua yükselen bir ömür yaşamış. Bize suyun nasıl içilmesi gerektiğinden, yemeğin ne kadar yenilmesi gerektiğine, tan vakitlerinde uyumanın bizi sersemleştireceğinden tutalım da hangi korkunç hallerden Rabbimize sığınmamız gerektiğine kadar her türlü bilgiyi miras bırakmış. Üstelik o mirasa varis olmak için sadece “abdullah” yani Allah`ın kulları olmamız yeterli görülmüş. Vakit Allah`a kulluk vaktidir. Bir de unutturulmaya çalışılan biricik peygamberimizin sünnet gibi paha biçilemez mirasını koruyup gözetme vaktidir. Bu mirasa sahip çıkana Allah da sahip çıkar. 


GENÇ'ın Yazısı.