Elif Ceylan Çiftçi
Bir tarafta mutluluk sandığı mutsuzluğunu başkasının acısı üzerine inşa etmeye çalışan bir adam, diğer tarafta böceklendiği için evini boşaltmak zorunda kaldığında bile bunu bahar temizliği olarak adlandırabilen mutlu bir kadın. Size Ölüm Uykusu (Mientras Duermes) filminin kısa bir özetini sunmuş oldum ama ben bu filmdeki mutlu kadın Clara’dan bahsetmeyeceğim. Benim dikkat çekmek istediğim husus filmin mutsuz adamı Cesar.
Kimdir bu adam ve bazen başımızı dizine koymak istediğimiz annemizin gözlerinde bazen taze ekmek için girdiğimiz fırın kuyruğunda bazen de kapısına tık tık vurarak ‘‘tuzunuz var mı?’’ diye sorduğumuz yan komşumuzda ne işi var? Demek istediğim şeyi filmi izledikten sonra çok daha iyi anlayacaksınız. Hatta itiraf edeyim, eğer Cesar siz değilseniz biraz yüreğiniz burkulacak. Çünkü o öyle bir insan ki, apartman görevlisi olarak çalıştığı yerden ayrılırken, bu duruma üzülmesin diye teselli mahiyetinde sözler sarf eden komşusu Bayan Veronica’ya ‘‘Çok iyisiniz Bayan Veronica. Neden bekâr olduğunuzu anlayamıyorum. Çocuk yok, eş yok, zor olmalı. Yaşlısınız. Daha da yaşlanacaksınız… Tabi köpeklerin yardımı oluyordur ama onlar çocuk değil, sadece köpek. Kendimizi kandırmayalım… Acayip yalnız kaldınız ve inanın bana bunun çaresi yok.’’ diyebiliyor. Bu sözleri duyduktan sonra Bayan Veronica’nın gözbebeklerinin nasıl titrediğini izlememiş olsanız bile gözünüzde canlandırabilirsiniz.
Burada kilit nokta Cesar’ın ona iyi niyetle yaklaşan insanları bilinçli olarak mutsuz etmeye çalışması ve belki de daha önce o insanların farkında olmadıkları yalnızlıklarını, yaşlılıklarını, eksikliklerini pat diye yüzlerine vurması. Bu durum bana Büyük Umutlar kitabından bir sahneyi hatırlattı, kitaptaki Estella karakterini bir yönüyle Cesar’a benzettim. Bir gün Estella, kendisinden daha alçakta gördüğü ana karakterimiz Pip’in ellerine bakıyor ve ellerinin ne kadar kaba olduklarını söylüyor. O an Pip’in kendi ellerinden nasıl utandığını şu sözlerinden anlıyoruz ‘‘Ellerimden utanmak aklımdan bile geçmemişti o güne dek. Gelgelelim şimdi onlara bambaşka gözlerle bakıyordum.’’ Bu sözlerinin ardından Pip’in avluda yalnız başına kalınca yaptığı ilk iş ellerine iyice bakmak oldu. Peki biz ilk ne zaman ellerimizden utandık, ilk ne zaman bir kusurumuzu detaylı inceleyebilmek için avluda yalnız kalmayı dört gözle bekledik, ilk kim bize boyumuzun kısa olduğunu söyledi de 10 cm ayakkabılarla canımız acıya acıya yürüdük, ilk kim saçma sapan konuştuğumuzu ima ettiği için topluluk içinde sesimizin çatallaşmasını önleyemez olduk? Bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Belki bilsek de utanıp sinmek, bize bunları söyleyen insanlarla yüzleşmekten çok daha kolay gelecek ve sadece arada sırada ellerimize kaçamak bakış atmakla yetineceğiz. Ama inanın yüzümüze bunları vurmamış olsalardı utanmak aklımızdan bile geçmezdi.
Oysa Allah kişinin kendi yapıp ettiklerinden dolayı mutlu veya mutsuz olabileceğini söylüyor. Yani bir insanın yüzü asıksa, huzursuz duruyorsa bu onun kendi günahından dolayı olmalı bizim sarf ettiğimiz bir sözden dolayı değil. Bu yüzden kişinin kendi eylemleriyle baş başa kalabilmesi için başka insanların da buna yardım etmesi gerekli. Aradan çekilmeyi çok iyi bilen biz insanlar için bir fırsat bu. Hadi hep beraber insanların kusurlarından, zaaflarından, eksikliklerinden çekilelim de dünyamız tefekkür sonucu kendinin farkında olan insanlarla dolsun.
İlle de kusur arıyorsak mutsuzluğun kusurlarını tek tek arayalım ve onda onulmaz yaralar açalım.
GENÇ'ın Yazısı.