Büşra Gür 

Her birimiz rasyonelliğin kucağında kendi bireyselliğimizi inşa ediyoruz. Hakikatte akli olmayacak derecede ‘us’u (aklı) dogma ve tabu haline getirerek. Oysa hikmete giden yolda akıl sadece bir merhale. Siz hakikat duvarını aşmak için kullandığınız basamağı, hakikatin kendisi olarak görürseniz varacağınız nokta sadece merdivenin son basamağı olacaktır. 
 
Akıl da böyle. Özgürlük alanımızı genişletmek, ben de varım demek, rüştünü ispat etmek adına kullandığımız bir araç iken, kendisine esir olduğumuz bir başka pranga haline dönüşmüş durumda. Bu hale sebebiyet veren umdeleri bir araya getirmeye çalışsak, zihinler adedince izafi “gerçeklikler” ile karşı karşıya kalacağız, şüphesiz.  
 
Vefakat çoğunluğun inkar edemeyeceği “çağın değerleri” meselesinin, gündeme getirilebilecek sebepler arasında muteber bir yere sahip olacağını ifade etmek gerekir. Hz. Ali’ye isnât edilen bir rivayette şöyle buyurulur; “Çocuklarınızı onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.” Yani zamanın çocuğu, ibn’ülvakt olarak… 
 
O halde ibn’ülvakt isek, bu çağın yolcusu isek, refikimiz asri unsurlar da olsa, yukarıda zikrettiğimiz amaç-araç eksenindeki çatlamalara rağmen bize bizi anlatacak umdeleri asriden devşirmek boynumuzun bir manada borcu. Asrın evladı, “Sen en iyisin, en yücesin, sosyal platformda en çok beğeniyi sen alırsın, en zeki sensin çünkü sen biriciksin” söylemleri ile an be an bu kadar muhatap iken, hem de bilincin alt ve üst unsurları ile her dem buna maruz iken, cem olmayı, yüreklerde bir camii inşa etmeyi ne bilsin?! Ümmet, millet nedir, neyi gerektirir ne bilsin? Bilmeli. Ama nasıl?  
 
Her birimizin biricikliğini, ammenin yani ümmet ve milletin varlığını oluşturan bir mozaik taşı olduğunu unutmadan, unutturmadan. Tıpkı Anadolu irfanındaki kutsal öğreti gibi. Her bir tekkenin her bir tasavvufi öğretinin gökler ile aramızdaki organik bağı inşa ederken kendi zevk-i selimimize hitap edene tevessül ettiğimiz gibi, semaya, devrana ya da halvete durduğumuz gibi; yani hürriyet ile. Gönüller adedince Allah’a varan yolların olduğu gerçeğini unutmadan unutturmadan.  
 
“Ol” demeden olacaksın ki, bir başka ‘biricik’ kendi özgürlük alanını inşa ederken, bilincinin kodlarına işlenmiş ‘ol-muş’tan yeni bir ‘ben’ tasavvuru inşa edebilsin. Tabii ki ammenin varlığına bir mozaik taşı olabilmek için. Yani asriden devşirilen rüşt ispatlama halinin kendi ekseninde yürüyüşünü tamamlayabilmesi meselesi. 
 
Diğer taraftan modern zamanlar bilgini edasıyla “Evladım harama bakma” demeden haramdan kendin azade olacaksın. Kişi, kendi menkıbesinde, kendi hikayesinde harama bakacaksa da içinde ilahi güç vicdanında bir ses olur, kulağına fısıldar, vakti gelince el etek çeker. 
 
En nihayetinde kudreti ilahidir bu, ayet ile sabit. Onların alın perçemleri külli iradenin elindedir. Adem’den ya Habil olur ya Kabil. 
 
Herkesin biricikliğini inşa ederken kendi sesinden başka bir ses duymadığı bu sağır çağda, görselliğin ve görünenin kutsal sayıldığı bu devirde, sessiz çığlıklarla sadece olduğumuzu gösterelim. Görünen, görülen muteberdir. Vesselam.


GENÇ'ın Yazısı.