Samimiyete Sa`y
Site Özel
2674 okunma
Suedanur Yazıcı
Ruhun ve duygunun olmadığı her şey buharlaşıyor. Özün görmezden gelinip kabuğa yönelmelerin arttığı, modernitenin sürü’mden kazandırdığı ve samimiyetin değer kaybına uğradığı bir yalnızlık çağında yaşıyoruz.
Mütemadiyen gösterişli içtenlikler, içi boşaltılmış muhabbetler, bağımlılıkların bağlılık olarak arzedildiği bu zamanlarda; belleğimizde taptaze, dimağımızda sımsıkı tutmamız gereken ayeti celiledir Hicr-40: “Andolsun ki kullarını saptıracağım. Samimi olanlar hariç.”
Üstüne yemin edilmiş ancak samimi olanlardan olmayı umduğumuz insanlar olarak, ruh fotoğrafımızı net çekmeliyiz. Halin harfsiz lisanı olması hasebiyle iletişim halindeyken de duygularımızı iyi tahlil etmeliyiz. Tam da burada İbrahim Tenekeci Ağabeyin “Evvela samimiyet. Samimi niyet.” sözü tamamlayıcı olacaktır.
Esasında her insan bir vatandır. Sınırlarına alacağı kişilere soracağı sualleri vardır. Sınar, güvenir ve yüreğinde yürümesi için izin verir. Bu noktadan bakınca güvenin bir üstü samimiyettir. Duyguların ahir zamanını yaşadığı şu günlerde samimiyetle ilgili bilmemiz gereken şudur ki; samimiyet kalbi herkese açmak değil; içtenlikle kalplerde yol bulabilmektir. Küçük veya büyük farketmez aradan saygıyı kaldırmak değil; yüreğinde taşıdığın yükleri hürmetle paylaşmaktır.
Üstad Necip Fazıl’ın “Bir şey koptu benden şey, her şeyi tutan bir şey” diye serzenişte bulunduğu “şey” belki de samimiyetti. Samimiyetin lügatte değil, insanda arandığı tarihlerden bu zamana kadar uzanan bir köprü kurduğumuz vakit, ecdadımızın hemen hâlâ kalplerimize nüfus eden gönül bağları, huzur ve emniyetleri hissedilmektedir. Gönüllere girerek toplumlar inşa eden Zevatı Kiram’da, taşlara ruh vererek manayı imar eden Kiramı Nas’ta, şiirle şuur nizam eden Bakilerde, Nabilerde, Taşlıcalı Yahyalarda hissettiğimiz duygu samimiyetten başka bir şey değildir.
Korkarım ki çelikten kafeslerde “kutsal huzurunu” muhafaza eden insanlar olarak yaşam izlerimiz; kapılarına havlu asıp, yoldan geçen ihtiyaçlı insanları tanrı misafiri adıyla evlerinde ağırlayan, hasta ziyareti için pencere önüne çiçekler koyan, camilerde fevç fevç ders halkaları oluşturarak muhabbet kuran şanlı ecdadımızın izinden, yalnız kalmamak için parayla arkadaş kiralayan Avrupa izine karışacak.
Gidişatı değiştirmek havaya, suya, toprağa değil; dağın, taşın üstlenemediği kulluk vazifesini yüklenmiş insana düşüyor. Yüreğimizi kaplayan küllere üfleyerek, ruhlarımızı hapsettiğimiz çelik kafesleri eriterek, samimiyete samimi niyetle sa’y ederek kalplerden hayatlara giden bir yol bulabiliriz inancını taşıyorum.
GENÇ'ın Yazısı.