Muazzez Elif Torun

Gecenin derin sessizliğinde yatağından birden sıçradı. Yine olmuştu. Halbuki bu sefer zihnindeki tüm çöpleri yatmadan atmıştı. Ama işte kurtulmuştu bazı düşünceler elinden. Onlarla düşlerinde savaşıyor ve sürekli yenik düşüyordu. Deliksiz uyku uyumanın nasıl hissettirdiğini unutmuştu.
 
El yordamıyla ışığın düğmesine uzanıp odayı aydınlattı. Sırılsıklam olmuştu terden. Yavaşça yataktan çıktı. Pencerenin önüne geldi ve camı açtı. Gökyüzüne çevirdi başını, sonsuzluğa daldı bir süre. Derin derin soludu havayı. Kalp atışlarının normale dönmesini bekledi. En iyi terapi buydu onun için. 
 
Yüzünde acı bir tebessüm oluştu. “Kimi kandırıyorum ki!” diye iç geçirdi. Kaygılarına teslim olduğu sürece hiçbir şey düzelmeyecekti. Karşısına çıkan her soruna dev aynasından bakıyor sonrasındaysa altında eziliyordu. Kim bilir? Hayatında yolunda giden şeylere odaklansa ve olumsuzlukları görmezden gelse daha mutlu olacaktı belki de.
 
Berrak bir suda ilerlemek yerine neden bulanıklığın içinde kaybolmayı tercih ediyordu, kendisi de bu soruya mantıklı bir cevap bulamıyordu. Köşeye sıkışmıştı. Düşe kalka yola devam etmek mi yoksa pes etmek mi daha kolaydı? Biraz düşündü.
 
Yolculuğu sırasında birçok zorlukla karşılaşıyor, üzülüyor ve kırılıyordu. Bununla birlikte geleceğe dair güzel şeyler umut etmek de hoşuna gidiyor ve ona güç veriyordu. Pes ettiğindeyse ne geçmişin ne de geleceğin bir önemi kalacaktı. Hiçliğin ortasında ruhsuz bir bedene dönüşecekti. Her şey çok açıktı. Ne olursa olsun asla pes etmeyecekti.
 
Göz kapaklarını açık tutmakta zorlanmaya başlamıştı. Son bir kez temiz havayı içine çekti ve pencereyi kapattı. Işığı söndürdü ve yatağına geri döndü. Kafasını yastığa koydu. Ne yapması gerektiğini artık biliyordu. Geriye kalan çürümüş düşünce artıklarını zihninden temizledi. Kararını verdi. Kaçışa bir son verip savaşmalıydı, kaybettiği tüm cepheleri bir bir geri almalıydı. Gökyüzü, yıldızlar, parıldayan ay ve güneş onun en yakın yoldaşlarıydı…


GENÇ'ın Yazısı.