Esra Şahin
“Hayat nedir?” deseler “Alışmaktır.” cevabını vereceğim günler geçiriyorum. İyiye, güzele, dostluğa, sevmeye alışmak. Bu alışkanlıklar duyunca bile içimizi hoş, kalbimizi huzurla dolduran alışkanlıklar. Peki ya alıştığımız şeyler hep böyle içimizi kıpır kıpır eden, iç dünyamıza bahar getiren şeyler mi? İyi haller yerine kötülüğe de zamanla alışıyoruz, sevmek yerine sevgiyi zehir eden kötü insanların varlığıyla dünyamızı sarsıyoruz. Neşelerimizin yerini derin bir hüzün duygusuna bıraktığı anlar da olmuyor değil. Sahip olduklarımız ve bize sahip olanlar acılarımızın temel sebebi belki de.
Dünyaya adaleti getirme arzumuz bir hayal kırıklığı olarak kalınca adalet anlamını yitiriyor ama El-Adl olan Allah`ın adaletinin muhakkak gerçekleşeceğine iman edip yeniden ayağa kalkıyoruz. Bu kocaman alemde, milyonlarca canlının içinde Allah’ın adaletini hakim kılmak için payıma düşen ne diye düşünüyor, kalemi elimize alıyoruz. Hakkın divanına varınca yüzümüz ne yaparsak kızarmaz diye düşünüyoruz. Hele bir de bizi yüreklendiren heyecanlandıran arkadaşlarımız varsa o iş tamam oluyor. Peki ya yoksa, hayatın telaşı her birimizi alıp başka meşguliyetlere sürüklüyor, muhtelif gündemlerle yoruyorsa yolu yürümekten vaz mı geçiyoruz? “Yeryüzünde illaki yolu güzel yürüyen kulların var, biliyoruz.” deyip yeni yoldaşlar mı arıyoruz? Tüketim kültüründe her şeyin yenisi daha cazip gelse de dostun eskisi makbul, bunu biliyoruz. Uzun soluklu dostluklar için arada farklı yerlerde başka başka gönül bağları kurmayı hayat zorunlu kılsa da gönlümüz bir olana bağlı kaldığı sürece Yunus Emre’den bir sahneyle: “ Ayrılsa da birdir yol” diyor ve her veda vakti geldiğinde öyle ayrılıyoruz. Bunu bilmek içimizi rahatlatıyor, gönlümüze bahar, zihnimize farklı renkte yollar ve imkanlar sunuyor.
İş ayrılığa gelince kalem elden düşmüyor artık. İnsanın hikayesi dünyadan ayrılacağını fark etmekle başlıyor. Tüm hikayeler ölümlü olduğumuzu fark etmekle ve hep bazı şeyleri son kez yapıyor olabilme ihtimaliyle anlam kazanıyor. İçtiğimiz suyu son kez içtiğimizi bilsek ve yeryüzünde suya muhtaç insanlar olduğunu daha fazla gündem etsek su her gördüğümüzde bizi hayrete düşüren bir içecek olmaz mı? Elbette olur. Sonra bir dostumuzu son kez gördüğümüzü bilsek nasıl onunla geçirdiğimiz saniyeleri bir telefon ekranına tercih edebiliriz ki, hele kıldığımız namazın ömür defterimizdeki son namazımız olduğunu, okuduğumuz Kur`an`a gözlerimizin son kez değiyor olduğunu bilsek inandığımız kitaba ve bu dünyanın çok da bir şeye değmeyeceğine daha çok iman etmez miyiz?
Ömrümüz aziz, hayatlarımız bereketli geçsin diye her günü son günümüz bilip öyle bitirmeye, yani niyet ettik yeniden başlamaya, Müslümanca yaşamaya, düştüğümüz yerden kalkmaya ama daha güçlü kalkmaya...
Asıl güç O`ndan ve biz de O`na gidiyoruz her ân.
GENÇ'ın Yazısı.