Söyleşiyi Gerçekleştiren: Şehadet Taş
GENÇ Dergi 182. sayıda yayınlanan Muhammed Hamada röportajının devamıdır.
Hocam İşgal hapishanesinde teftişler nasıl yapılıyor ve aileler ile görüşmelere izin veriliyor mu? Veriliyorsa hangi sıklıkta veriliyor?
İşgal hapishanelerinde esir olmak, tüm insani haklardan mahrum kalmak demektir. Günlük üç defa teftiş yapılır. Ve bu teftişlerde bir kişi eksik ise çünkü çoğu esir işgal hapishanesinin zor şartlarına maruz kaldığı için maalesef hasta düşüyorlar. Ve diyelim ki, en basit(!) hastalıklardan birisi olan şeker hastalığı varsa ve bu hastalıktan dolayı teftiş saatinde lavaboya ihtiyacını gidermek için gitmişse sırf ondan dolayı işgalciler o an o esiri teftiş yerinde bulamadıkları için bütün esirlere yönelik ciddi baskılar uygulayarak ceza veriyorlar. Düşünsenize sadece hasta olduğu için ve hastalıktan dolayı en temel ihtiyacı için orada bulunamadığı için bütün esirlere ceza ve baskı uygulanıyor. Tüm bu ve daha birçok zulme maruz kaldıkları için Filistinli esirler hatta esir düşmüş tüm Müslümanların durumu gündemde tutulmalı ve daima konuşulmalıdır. Onları yalnız bırakmamak İslam kardeşliğinin üzerimize/üzerinize yüklemiş olduğu bir sorumluluktur. Abdurrahman İbrahim Mısri diye bir esir arkadaşım üzerinden de görüşler konusunda örnekle bilgi vermek istiyorum. Bu kardeşimiz esir alındığında geride iki kız çocuğu bırakmıştı. Birisi iki birisi bir yaşında idi. Umeyme ismindeki büyük kızı hayatı yavaş yavaş babasız yaşamayı öğreniyordu. Zaman zaman ailesi ile ayda bir veya iki ayda bir ziyarete geliyordu. Bu ziyaretlerde Umeyme esir babasıyla ancak kalın camlar arkasından görüşebiliyordu. Ve bu esir baba her görüşten sonra bana ve diğer esir arkadaşlarımıza kızından sevinçle bahsediyordu:
-Kızım Umeyme şöyle büyümüş, şunu yaptı, bunları yapacakmış, şu yaşa gelmiş vs diye mutlu bir şekilde anlatırdı. Esaret hayatı boyunca türlü türlü acılara maruz kalmış bu baba sadece ara ara kalın camlar arkasından da olsa kızı Umeyme’nin yavaş yavaş büyüdüğüne şahitlik ediyor olması bile onu çok çok mutlu ediyor bir nebze de olsa acılarını dindiriyordu... Tabi zaman geçti ve Umeyme büyüdü, lise mezunu oldu hatta üniversite kazandı ve sonra bir genç evlilik amacıyla Umeyme’ye talip oldu. Tabiki Umeyme ve ailesi bir hapishane görüşünde babasına bu talebini bildirdiler, diğer görüşte de babalarının cevabını alacaklardı. Gel zaman git zaman görüş zamanı gelmişti fakat Umeyme ve ailesi görüşe gelememişti. Esir arkadaşımız haliyle endişelendi önce haber alamadı fakat peşini bırakmadı, araştırdı ve sonuç olarak bu defa ailesinin neden görüşe gelemediğini öğrenmiş ve yıkılmıştı... Neden biliyor musunuz? Bakmaya kıyamadığı ve istese de dokunamadığı kızı Umeyme bir sebepten dolayı vefat etmişti. Şimdi düşünün, bu babanın ızdırabını ne dindirebilir? Bu kardeşimiz çok inançlı, Allah’a sağlam bir şekilde dayanmış, muttaki birisiydi... Ama düşünsenize bunca acıya maruz kaldığı halde onu ayakta tutan tek sebep Allah’a olan bağlılığı ve teslimiyeti... Ve bunun yanında işgalcilerin zulmünün şiddetini de unutmamak lazım!
Geçtiğimiz günlerde Gilboadan kaçmayı başaran 6 esir abimiz öncelikle o tüneli nasıl açtılar ve o tünelden çıkan hafriyatları nasıl yok ettiler, bu konuda bilginiz var mı?
O kardeşlerimiz yeniden esir düştükleri halde elhamdülillah hala hayattalar, o sebeple bu konuda Aşkalon hapishanesinden bir örnek vermek istiyorum. Orda Filistinli kahraman esirler 35 metrelik bir tünel açtılar ve kaçmayı elhamdülillah başardılar. Bu ciddi bir operasyondu ve başardılar. Hafriyatlar ile ilgili de size şu örneği vermek istiyorum. İnsanlar diyorlar ki, esirler kaşıkla 10 veya 35 metrelik bir tünel açtılar. Ancak bu konuda olay sadece bir kaşıkla tünel açmış olmaktan ibaret değildir ki, bu operasyon hiç kolay olmadı. Ben bizzat o tünelleri açan esirlerle görüştüm ve onlara sordum o kadar kalın bir beton zemini nasıl açabildiniz diye onlar şöyle anlattılar bize:
-Biz işgalin teftiş saati bittikten sonra akşam saatlerinde tüneli kazmaya ya da oymaya başlıyoruz ta ki sabah teftişi başlayacağı zamana kadar... Bu kaşık olayı sanıldığı kadar kolay ve basit değil biz bazen o zemin betonlardan iki veya üç küçük taş çıkarabilmek için bir iki gecemizi feda ediyorduk. Bu ısrar ve kararlılık ile 8-9 saat boyunca kaşıkla birkaç taş çıkarabilmek için uğraşıyorduk. Biz bu kadarını söyleyelim gerisini siz hesap edin...Çıkan hafriyatlara gelince şu şekilde tasnif ediliyordu. Bütün esirler eski veya ellerinde bulunan kıyafetleri bir başkasının ihtiyacı olduğunu ve bundan dolayı kıyafetleri topladıklarını söylüyorlardı. Sonra bu kıyafetler birer poşet torba haline getirilip günlerce ve gecelerce kazılan o betonlardan çıkarılan hafriyatlar o elbise poşetlerin içine dolduruluyordu. Tünel açıldıkça, teftiş vakti yaklaşınca o hafriyatlar kıyafetlerden yapılan poşet torbalara doldurulup yeniden tünele yerleştiriliyordu ki yakalanmasınlar ve operasyon anlaşılmasın, çabaları ve umutları boşa çıkmasın... Bu durum her teftiş saati öncesine kadar bu şekilde gizli yürütülüyordu. Bazen de tünellerde yer kalmadığı için kanalizasyonlara dökerek hafriyatlar yok ediliyordu. Şu önemli bilgiyi de ifade etmek istiyorum ki bu bilgi işgal kuvvetlerinin, insanların gözünü korkuttuğu gibi güvenliği sağlayamadığının ispatıdır ve zayıf bir topluluk olduğunu gösteriyor. Son özgürlük tünelinden Calbu Hapishanesinde üç defa kanalizasyon tıkanması oldu ve bunu oradaki hapishane yönetimi ve istihbarat fark etmedi. Hatta bunun üzerine bir araştırma bile yapılmadı. Düşünsenize bir defa değil tam üç defa kanalizasyon tıkanması oluyor ancak onlar araştırma gereği bile duymuyorlar. Bu durum onların ne kadar zayıf ve ferasetsiz olduğunun en açık ifadesidir ki bunun yanında işte Filistinli esirler yeniden tutuklanmış olsalar da işgalcilerin sözde tedbirlerine ve bütün güvenlik çemberine rağmen bu eylemler gerçekten çok ciddi etkileri olan operasyonlardır. İşgalcilerin güvenlik çemberini bir kaşıkla yerle bir etmişlerdir. Ve bu işgal kuvvetine karşı kazanılmış ciddi bir zaferdir. İşgalciler için de ciddi bir hezimettir.
GENÇ'ın Yazısı.