Habibe Nur Erdem

Her şeyin dinlenmişi güzel. Fikrin, yemeğin, çayın ve en nihayetinde insanın. Aceleye gelen şeylerde hep bir eksiklik, soğukluk var. Hızla akan yaşamda biraz yavaşlama özürlüsüyüz. Hep bir acele, koşuşturma, yetişmeyecek hissi. Hele ki şehir yaşamı, bu duyguyu iliklerimize kadar hissettiriyor. Herkeste bir telaş, acelecilik ve tüm bunların getirdiği agresiflik, biraz da umursamazlık. Tebessüm bile etmiyoruz birbirimize. Ona da zaman yok. Kendimizde bulunan güzelliklerden bir tutam veremiyoruz. Güler yüz, selam, yol önceliği, nezaket. Bizden koşarak uzaklaşıyorlar.
 
Yaşayışımız gibi duygularımız da hızla değişmekte. Bir an mutlu, bir an orta şekerli, bir an hüzünlüyüz. Hayatın akışı içerisinde pek çok insan ile aynı ortamı paylaşıyoruz ve bu bizi elbette etkiliyor. Hal, sirayet ediyor. Metroya mutlu biniyorsun mesela. Her şeye rağmen umutluyken birden birisi “of”luyor. Hop azalıveriyor sendeki olumlu enerji. Ama bunun tam tersi de mümkün. Hüzünlü iken birinin yüzünde gördüğün tebessüm bambaşka ruh haline de sürükleyebiliyor insanı. Yaptığımız kısa yolculukta bir diğerini olumlu etkileyebiliriz belki. Neden olmasın?
 
Çürük meyve bile yanındakinden etkileniyorken insan nasıl olur da aynı ortamda bulunduklarından etkilenmez?  Bu yüzden Allah sürekli bize “Salihlerle beraber olun” buyuruyor. “Toplu taşımada da salihler mi bulalım yani?” diyebilirsiniz. Ama lütfen çözüm odaklı olalım. Mesela size çok kıymet verdiğim bir teyzemizden bahsedeyim. Toplu taşımaya her bindiğinde, inene kadar orada metfun olan büyüklere ve beraber seyahat ettiği kişilere rahmet olması için Yasin Suresi okuyormuş. “Vay be!” dedik değil mi? Yani “Benden ne olur, zaten yorgunum, işim gücüm var” demiyor da ümitvar bir şekilde ortamın halet-i ruhiyesini değiştirmeye gayret ediyor. Hepimize bir ders niteliğinde olmalı diye düşünüyorum. Sure okumak gözümüzde büyüyorsa, kolayımıza gelen birkaç minik zikir de hediye edebiliriz.
 
Hayatın koşturmacası içinde zikirle, O’nun sözleriyle ferahlamalı ve yavaşlamalıyız. Tekvir Suresi 26. ayette “fe eynetezhebun” yani ‘Bu gidiş nereye?” hitabı var. Hakikaten bizim gidişimiz nereye? Arkamızdan atlı koşturur gibi acele acele yaşamaktayız. Yerin derinliklerindeki metroya binerken mesela, ölümü tefekkür etmeliyiz. Bu düşünüş bizi biraz silkelemeli. Toprağın altına girmeye korkan insanın, her gün elini kolunu sallayarak metroya binmesi bir bana garip geliyor olamaz.
 
En başta da dediğimiz gibi her şeyin dinlenmişi güzel. Bizler de bu tüketim çağında kendimizi anbean tüketmek yerine Müslümanca bir duruş ve düşünüşle yaşamalıyız. “Nereden geldim, nereye gidiyorum, sadece bu dünya için mi çabalıyorum” diye sormalıyız kendimize. Elimizden geleni yapmalı ve gerisini Allah’a bırakmalıyız. 
 
Soluklan, çabandan sorumlusun. Sonuç O’nun elinde. Emanet olan bu bedene güzel bak. İnsanı öğüten bu dünyada, yavaşlamak ve Müslümanca yaşamak duası ile...


GENÇ'ın Yazısı.