Suedanur Yazıcı
“Çağımız bir gürültü çağı” diyor Aldous Huxley. Günümüz insanının bir kısmı da çağa uyum sağlayarak çıkardığı gürültü kadar var olduğunu zannediyor. Nitekim özgüven gömleğiyle haddi aşanlar, ortalığı birbirine katanlar, bağırmaktan çekinmeyen öylesine kimseler batı kültürü nezdinde makbul kişi olarak kabul ediliyor. Batı kültürünü taşıyan bu bakış açısını kadim geleneklerimizle değerlendirdiğimizde sessizliğin gürültüden evla olduğunu göreceğiz. Büyüklerimiz: “İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf Suresi; 18) âyet-i kerîmesini düstur edinerek kendisine bahşedilen hayatın kelime kelime hesabını vereceğini bilerek fazla konuşmazlarmış.
Şimdilerde konuşmanın imtihanını bir de yazmak suretiyle veriyoruz. “O gün ağızlarına mühür vururuz; bizimle onların elleri konuşur.” (Yasin Suresi; 65) âyet-i kerîmesi, tam da günümüzü tefsir eder mahiyette. Mesaj, mail, tweet, post günümüzün en yaygın iletişim araçlarından sadece birkaçı. Sosyal medya ortamlarında sanal kimliklerle var olmak demek ahirette vereceğimiz hesap hakikatini yok saymamızı gerektirmez. Husûsen bu ortamlarda meşru görülen “gıybet, parlak söz konuşmak, sırları yaymak, yalan söylemek, lüzumsuz tartışmalar yapmak, iftira atmak, laf taşımak, yersiz medh ve zem” gibi hususlar şiddetle kaçınılması gereken lisan afetlerinden.
Az söz ile çok şey anlatma özelliğine sahip olan “cevamiul kelim” Peygamberimiz; “Hayır söyleyip kazançlı çıkan yahut kötü konuşmayıp susarak selamette kalan kişiye Allah merhamet etsin.” buyuruyor ve devam ediyor; “Susmak huyların efendisidir.”
Susmak; çağın öğretisi olan eziklik, cahillik, laf bilmezlik, tepkisizlik, acziyet değildir. Bilakis içsel yolculuğun mihmandarı, sözün ifade edemeyeceği derinliklerin dili, asil, varoluşsal bir konuşma şeklidir. “Susmanın da kendine özgü sesi vardır, fakat onu anlayacak ruh ister.” der Şems-i Tebrizi. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki susmak konuşmanın anadilidir. Susmayı bilmeyen konuşmayı öğrenemez.
Konuşmak kadar susmanın da adabı vardır. Her ne kadar ağızdaki diliyle sükut etse de, hâl diliyle konuşmak için sırasını bekleyenler, karşıdaki kişinin ne anlattığını duyamaz. Dolayısıyla duymak için evvela dinlemek gerekir. “Manâdan gül devşirebilmek” muradında olanlar için Mesnevî-i Şerîf`in ilk nasihati “bişnev” yani “dinle”dir.
“İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.” ifadesinin bilinciyle yaşamak niyetimiz, ötelerde kurulacak olan söz terazisinde özümüzün ağır gelmesi muvaffakiyetimiz olsun. Vesselam...
Suedanur Yazı
GENÇ'ın Yazısı.