Aylin Teberoğlu

Modern dünya, bilim ile özdeştirilmeye çalışılan fakat her şeyin kudreti, anahtarı elinde, yaratma ve yaşatmasıyla bizlere malik olan Rabbimizin, “Alim” esmasıyla bütün ilmin, bilimin sahibinin yüce Allah`ımıza (c.c) ait olduğunu unuttuğumuz, bu konuda nasipsiz kaldığımız koskoca yalan dünya. Öyle ışıltılı ve ulaşılmaz geliyor ki ömrümüz onu kovalamakla geçip gidiyor. Sahip oldukça isteklerimiz artıyor, zaman daralıyor, ömür geçiyor. Ne garip ne anlaşılmaz bir şey ki sahipsizmiş gibi yaşamak. Bir yaratıcının varlığına inanıp, O’nu yok saymak. Güzeller güzelini (c.c) göklere hapsedip, O`nu hiç umursamamak... Oysa Rabbimiz, Kâf Suresi 16. ayetinde bizlerin yüreğine şöyle fısıldıyor; “İnsanı Biz yarattık. Onun için nefsinin kendilerine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de biz pek iyi biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” 

Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir. (Buhârî, Îman 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îman 64-65) Ne mutlu o idrak ile yaşayan Müslümanlara... Tam da bu çağda ortalığın alev alev yandığı, modern köleliğin dehşet verici karanlığında o eminlik hırkasını elinde sımsıkı tutana hatta tutmakla kalmayıp o sıcaklığı tüm kardeşlere taşıyana... Örnek olmak Allah`ın (c.c) ilminin ışığında, Peygamber`imizin (s.a.v) ahlâkıyla modern dünyaya ışık olmak, o bilinç ile yaşamak; Rabb`inin (c.c) muradına, ilahi projesinin kahramanı Resûl-i Ekrem Efendimiz`in (sas) talim ve terbiyesine uyarak yol almak... Ne büyük bir hizmet ne büyük bir teslimiyet; bu göz alıcı, debdebeli, gürültülü, patırtılı modern dünyada. 
 
Tüm bu kaosa, anlaşılmazlıklara inat; Hz. Hatice annemiz misali, her an Peygamber (sas) mektebinde öğrenci olmak ve bugünün Müslümanlarına umut olmak... Hz. Aişe annemiz gibi tüm bu başkaldırışlara rağmen birey olma idrakini yaşatmak, bilgi beceri ve ilmi ile dik durmak. Ahh, Hz. Amine annemiz gibi o emaneti aşkla, sabırla, gayretle büyük bir onur ile taşımak. Taa ötelere taşımak ve o özlemle yaşamak. Dünyayı ardına atıp o öpeceğin mübarek elin özlemiyle yanmak, gül kokulu Peygamber`inin (sas) selamını alabilmenin, güzeller güzeli Rabbi`nin cemalini görebilmenin aşkıyla, her sabahın şükrüyle, tevhidin ahlâkıyla uyanmak. Heybeni, kendi kıyametinin kopacağı güne kadar Rabb`inin kurallarına riayet ederek, deste deste salih amellerle doldurmak. Ne büyük bir şey şu modern, şu şaşaalı dünyada.
 
Müslüman, Allah’a (c.c) teslim olan, tüm nimetleri Rabb’inin rızası için kullanan insandır. Zehiri panzehire dönüştürüp şifa bulan insandır. Bunca modern cahilliğin içinde evlatlarını Peygamber`inin (sas) suffasında büyüterek, yuvasını Peygamber`inin (sas) sünnetleriyle ziynetlendirerek; çağın hastalıklarına karşı gayretiyle, kararlılığıyla, İman hakikatlerini gönlüne indirerek yaşayıp, yaşatıp, sebat edip, zehirlerden arınıp, arındıran insandır. Uyanık insandır. Çünkü Peygamber`in (sas) yoldaşıdır. Sahâbeler’in arkadaşı, dava aşıklarının karındaşıdır. 
 
Ahirette Peygamber`in (sas) sofrasına, o meclise katılabilmenin hayaliyle yaşar Müslüman. Burnunun direği sızlar, baktıkça bu modern dünyaya... Neden mi? Bu bollukta, bunca azgınlığın önüne geçememenin dehşetini görür, üzülür ama asla yerinde saymaz. Bakara Suresi 275. ayet gelir aklına; “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların; “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah`a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.”
 
O bir Müslümandır. Her şey onun istediği şekilde şekillenemez. Mesela; her şeyi yiyemez, her şeyi giyemez, her şeyi konuşamaz. Onun bir Rabbi vardır. Rab ne demektir? Rab kallâktır. Bütün isim ve sıfatlarıyla bizleri yaratan, yöneten, bütün kudretiyle bizleri şekle sokan, nizam içinde kulluk yapma bilincine bizleri sevk eden Allah’tır (cc). Kişiye yaptığını yaptıran, yapmadığını yaptırmayan güçtür. Yaptığımızı ve yapmadığımızı belirleyen her ne ise Rabbimiz O`dur.
 
Modern dünyanın en büyük yanılgısı ise dünyanın hep bir yörüngede dönüyor olduğunun sarhoşluğundan kurtulamamalarıdır. Halbuki kişinin kıyameti yaklaşmakta, her gün milyarlarca insan Rabbine kavuşmaktadır. Her şey bu kadar aşikârken, bu ışıltılı modern dünyada kör, sağır ve dilsiz olmak ne büyük nasipsizliktir. Rabbimizin katında Müslüman, tüm bunları ayırt edebilecek kadar ayık ve akıllıdır. Birey olarak kendi kararlarını verecek kadar kendisine saygılı, Allah’a (cc) olan görevleri ölçüsünde asla taviz vermeyen Rabbi’nin has kuludur. 
 
Kapitalist bir sistemin içinde; kazanan, tüketen, başka bir şey düşünmeyen ve düşündürülmeyen, araştırıp, sorgulamadan yaşanan bir dünyada zordur Müslüman olmak. Teklersin, düşersin hep ama Peygamber`in (sas) tutup kaldırır seni. Rabb’inin ilahi kelamları olan Kur`an-ı Kerim sarıp sarmalar o güzel kalbini. Sonra ellerinde Peygamber (sas) sancağı ile Sahâbeler girer rüyalarına, gözyaşlarıyla uyanır Müslüman. O nazlı Peygamber’inin (sas) nidasıyla; “kardeşlerimi çok özledim” sesine kulak verir. Bizler de seni çok özledik ya Resullallah (sas), bizler de seni çok özledik ya Resulallah (sas), bizler de seni çok özledik ya Resullallah (sas)... Peki soruyorum önce kendi nefsime, sonra hepimize; “Değmez mi sonlu olan bu modern dünyayı, sonsuz hayatta Efendimiz’e (sas) kavuşmak için bir süre terketmeye...?” 

 


GENÇ'ın Yazısı.