Süleyman Çınar
Gece, evladının yanlışa, hataya, günaha meyletmesinden korkan müşfik bir anne gibidir. İncitmez, kırmaz, vurmaz ama hayırlı öğütler vererek tüm doğruları ve hakikatleri keskince, akıldan bir daha çıkmazcasına, yanlışa bir daha meyletmeyecek bir biçimde kavratır. İnsanı öğütleriyle hizaya koyar ve gerçekleri bir bir çarpar yüzüne. Çürümüş ruhundan, aklını iğfal eden şüphelerden, ataletten, kötülükten öğütleriyle arındırır insanı.
Gece, insanın dalgıç gibi zifiri sessizliğe daldığı, varlığından bir parça bulabilmek ümidiyle bedevi gibi iz peşinde koşturduğu bir zamandır. İnsan, ruhunun gizli odalarında çetin hesaplaşmalara girer ve pişmanlık ateşlerinde kavurduğu gönlünü, gözyaşıyla sırlar bu vakitlerde. Çelikten pusat iradesiyle akıl ve gönül semasında yeni gazalara çıkar. Zahirde kâinatta bir nokta mesabesinde bile değilken onu zübde-i âlem kılanı bulmak için alnında tomurcuk tomurcuk ter biriktirir. Gönlünün ortasındaki sönmeye yüz tutmuş ateşi harlar. Bilinen âlemin bilinmeyen noktalarında kaybolurken, kendini, varlığını, benliğini kaybederken aradığını bulur, varlığını tamamlar ve maksadına erişir bu anlarda.
Gece, güzel bir nimettir. İnsanın gündüz faal olabilmesi gece dinlenmesine bağlıdır. Fakat bu müstesna zamanlar yalnızca dinlenmeye hasredilirse zayi edilmiş olmaz mı? Düşüncenin, gayretin, güzelliğin, hakikatin fevç fevç dünyayı, evreni, kâinatı kuşattığı bir zamanda, insanın bunlardan istifade etmemesi akıl kârı bir iş midir? Gecelerin hem dinlendiğimiz hem ruhumuzu, gönlümüzü, kâinatı ve gecenin sahibini dinlediğimiz hem de dirildiğimiz vakitler olması gerekmez mi?
Gecenin belirli bir bölümünü bir amaca hasretmek zordur. Emek ister, gayret ister ve en önemlisi de uykunun delip geçemeyeceği zırh mesabesinde bir gaye ister. Belki de geceler, uykuyla ayakta kalmak arasında bizi çekiştirip irademizi bilediği, keskinleştirdiği için kıymetlidir. Bir çekişme olmadan, irade sınanmadan güzel fikirler ortaya çıkabilir mi? Faydalı, güzel ve topyekûn kurtuluş sağlayacak fikirler, ucu dar imbikten akan su gibi, hep damla damla süzülecektir. İşte onun süzülmesi için de gecelerde sebat göstermek, irade ortaya koyup ısrarla ve kararlılıkla onu talep etmek gerekir.
Gece, kıymetini bileni yetiştirir, diriltir. Çok insan yetişmiştir onun mahir ellerinde. Onun yetiştirdiği güzide insanlardan birisi de Fethi Ağabey’di. Oğlu Ali Gemuhluoğlu şöyle anlatır onun gecelerini: “Babam Fethi Gemuhluoğlu, geceleri kitap okur, ibadet ederdi. Kendisi çok az uyuyan bir insandı.” Dostluk kelimesinin müşahhaslaştığı bir kimseydi Fethi Ağabey. Her şeyi dost kabul etmiş, her şeyle dost olmamız gerektiğini söylemişti lakin birkaç şey müstesna. Bu istisnalardan birisi de uykuydu. O, destanlaşan “Dostluk Üzerine” konuşmasında şöyle anlatmıştı bunu: “İnsanın uykuya sırt çevirmesi lâzım. Peygamber-i Ekber uyumazlardı. Eğer Türkiye’de insanlar, Türk insanı, Müslüman insan, Millet-i İslâmiyye’nin insanı, İslâm Milleti’nin insanı, yeniden bir “ba’sü ba’de’l-mevt” sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihyâ etmek istiyorsa, yeniden bir ba’sü ba’de’l-mevt’e doğmak istiyorsa, uykuyu kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım.”
Güzel bir sözde ifade edildiği gibi, “Gece, düşüncelerin anasıdır.” Zira geceler, insanın üretkenliğinin arttığı bir zaman dilimidir çoğunlukla. Kâinatın sustuğu, ıssızlaştığı, her şeyin yavaş yavaş kabuğuna çekildiği bu dönemde insandan kabuğunu kırması istenir. Kesif bir karanlık hükmederken tüm âleme, insanın bu isteğe kulak vermesi gerekir. Artık onun için uyanma ve yola koyulma vakti gelmiştir.
GENÇ'ın Yazısı.