Enes Fatih Şöhretli
Yazar yazarı, şair şairi eseriyle besler. Birbirlerine tesir ederler. Bu olgu edebiyatçıların gündeminden hiç düşmez. Örnek verecek olursak; Necip Fazıl Baudelaire`den etkilenmiştir. Necip Fazıl`ın “Boş Odalar” ya da “Cinler” gibi ilk dönem şiirlerinin Baudelairevari olduğu görülür. Yahya Kemal`in yine Baudelaire`den etkilendiğini söylemeye dahi gerek yok, zira kendisi “Büyü Şiir” de bu durumu bizzat dile getirmiştir.
Pâris`de genç iken koyu Baudelaire-perest idim.
Balkon`la, Yolculuk`la, Güzellik`le mest idim.
Nazım Hikmet keza Mayakovski`den etkilenmiştir ve saire. Örnekleri çoğaltabiliriz. Aynı dili konuşan yazarlar arasında da, farklı türlerde eser veren yazarlar arasında da aynı etkileşim söz konusudur fakat verdiğimiz örneklerde hem yerli bir şairin yabancı bir şairden etkilenmesini hem de bahsi geçen türün şiir olmasını özellikle tercih ettim.
Bir gün sosyal medyada Paul Celan`ın “Uzaklığa Övgü” isimli şiirine denk geldim. Şiiri okudum, beğendim. Uzaklığa Övgü`nün şiir diline aşinaydım sanki. Öyle ki "Göz pınarında senin/ tutmadadır deniz verdiği sözü." mısralarını önceden okumuş gibiydim. Hâlbuki bu şiiri ilk defa okumuştum. Bir vakit sonra şiiri yeniden okumak üzere arama motoruna şiirin adını yazdım. Sonuçlarda Celan`ın değil İsmet Özel`in bir şiiri çıktı; `Yıldızların Uzaklığına Övgü`. İsimler benziyordu ama içerikte bir benzerlik göremedim.
Bir vakit sonra `Borges Defteri` adlı blog sayfasında iki yazı buldum. Birincisi Bayram Balcı`nın "İsmet Özel İntihal Şairi mi?" başlıklı, ikincisiyse Samet Köse`nin "İsmet Özel İntihal Şairi Değildir" başlıklı yazılarıydı. Birinci yazıda; bazı şairlerimizin yabancı şairlerden intihal yaptıkları İsmet Özel`in de bunlardan biri olduğu, Celan`dan mısra ve şiir ismi apardığı iddia ediliyor. İkincisindeyse; Celan`ın şiirlerini Almanca yazdığı ancak İsmet Özel`in Almanca bilmediği, tercümesinden etkilenmesinin kronolojik olarak mümkün olmadığı dile getirilerek bu iddia çürütülüyor. Mısra benzerliği meselesine ise şöyle açıklık getiriyor; bahsi geçen mısraların Almanca asıllarını, Ahmet Necdet ve Getrude Durusoy`un yaptığı çevirileri ve kendi çevirisini kıyaslayıp esasen benzeyenin şiirlerin orijinal metinlerinin olmadığını, çevirinin iki şairin şiirinin arasında bir köprü görevi üstlendiğini kendi ifadeleriyle açıklıyor. Hâsılı asıl etkilenen İsmet Özel değil mütercimlermiş. Burada mütercimleri töhmet altında bırakmak gibi bir niyetimiz yok. Bilakis bunun tabii bir durum olduğunu düşünüyorum.
Bu durumun bir örneğini de İsmet Özel verir. “Şiir Türkün İklimi” programının ikinci bölümünde İsmet Özel önce Yahya Kemal`in "Nazar"ını sonra Edgar Allan Poe`nun "Annabel Lee" şiirinin, Melih Cevdet Anday çevirisini okur. İki şiirde bariz benzerlikler vardır. Hâlbuki Annabel Lee`nin orijinaliyle Nazar arasında üsluben bir benzerliğin olmadığını söyler. Öyleyse Melih Cevdet Anday`ın Yahya Kemal`in üslubundan etkilendiğini de ekler. Bu örneği vermede İsmet Özel`in muradı başkadır ancak bu hadise yukarıdaki hadisenin nerdeyse aynısıdır.
Uzun lafın kısası etkileşim ağı (silsile) görünenden daha geniştir. Bu silsile; şairi, mütercimi, mütercimin okuduğu şairleri, o şairlerin okuduğu şairleri kapsar. Yazar yazarı besler, demiştik. Yazar, mütercimi de besler. Mütercim de yazarı… Öyle ki tercüme de şiire dâhildir.
Böylelikle üslup yakalanır. Özgün üslup dediğimiz şey…
Son söz: esasen özgünlük dediğimiz şey bu melez eser üretebilme kabiliyetidir.
GENÇ'ın Yazısı.