Süleyman Çınar
Seyahatler, her ne şekilde olursa olsun birçok güzelliği bünyesinde barındırır. Tefekkür etmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni mekânlar görmek, duygu ve düşünce ufkumuzun genişlemesi bunlardan yalnızca birkaçıdır. Kanaatimce seyahatlerin en güzel yanı, tefekküre vesile olmasıdır. Her yolculuk, fani dünya yolculuğumuzun bir misali gibidir. Seyahatlerin gelip geçiciliği, sonlu olması ve seyahatteyken her an ölümle karşı karşıya olmamız bir nevi dünya yolculuğumuzu hatırlatır.
Yolculuk esnasında gördüklerimiz, tecrübe ettiklerimiz, şahit olduklarımız dünyanın ve insanlığın yaratılışını tefekkür etmemize imkân sunar. Seyahat etmek, geçmiş milletlerin topraklarında, yaşadıkları mekânlarda, onların hüküm sürdükleri diyarlarda bulunmaya da vesile olur. Böylece onların geçmişteki kimi güzel, kimi ibret alınası hayatları üzerine tefekkür etmemizi sağlar. Sefahat, zenginlik, zevk, eğlence dolu ve bir o kadar da kendini bilmezce hakikatten sapkın ahvallerinin; nasıl sefalete, düşkünlüğe, ibret alınası bir duruma dönüştüğünü görmemizi sağlar.
Seyahatlerin diğer bir güzel yanıysa, insana bir kalbi olduğunu hatırlatmasıdır. Yoldaki, yolculuktaki güzelliklerden gönül dünyamıza yansıyan her bir akis; çiçek tarhlarından, kekik, nane, ıtır kokulu koyaklara doğru esen bir rüzgâr misali esmemize, koşmamıza vesile olur.
Seyahatler; gönüllerimizin sükûta erdiği, dinginleştiği, durulaştığı, beşeriyetten insaniyete adım adım yaklaştığı müstesna zaman dilimleridir. Gönül heybemizi güzide mekânlarla, insanlarla, tefekkür damlalarıyla tezyin ettiğimiz nadide vakitlerdir. “Tebdili mekânda ferahlık vardır.” dedikleri gibi, felaha, feraha, selamete, esenliğe erme demleridir.
Seyahatlerin diğer bir güzel yanıysa, sıhhat kaynağı olmasıdır. Efendimiz’in “Seyahat edin sıhhat bulun” buyruğunca seyahat eden sıhhate kavuşur. Zihnimiz, gönlümüz, ruhumuz, bedenimiz bu sıhhatten kendilerine düşen payı alırlar. Seyahatler sıhhatin bereketini arttırmaya vesiledir. İnsan ne kadar seyahat ederse, elde edeceği sıhhatin bereketi de o derece fazladır. Atalarımızın deyişiyle, “Harekette bereket vardır.”
İnsan, ağaç gibi bir yere kök salamaz. Gezmek, seyahat etmek insan için şarttır, elzemdir. Zira kâinat ve yaratılan tüm varlıklar insanın seyahat edip tefekkür etmesi için yaratılmıştır. O yüzden ağaç toprağa kök saldığı kadar büyür, insansa seyahat ettiği kadar. Her nereye olursa olsun, seyahat insanı olgunlaştırır. Yani insan kılar. Durgun su bulanır, kirlenir. Akan su ise kirlense de kirletilse de kendini temizlemesini, arındırmasını ve özüne dönmesini bilir. Seyahat eden insan da akan su gibidir. Yaptığı seyahatlerle kendini temizler, özünü parlatır.
Seyahatler güzel, çekici ve nice bildiğimiz, bilemediğimiz faydayla donanmış olsa da seyahate çıkmak o kadar kolay değildir. Zira insan fıtratı atalete düşkündür. Seyahat bir anlamda insana meşakkatler silsilesini çağrıştırır. Gönül ovalarda, bayırlarda, denizlerde, deryalarda akmayı dilerken, bedeni yerinden kıpırdatmak zordur. Güzel bir söz vardır, “Yol ile yolcu arasındaki en büyük engel, kapının eşiğidir.” Kapının eşiğini geçmeyi göze alan insan, yolcu olmaya adaydır.
Meşakkatleri göze alabilen yolcu olur. O yüzden yolda olmak da yolculuk etmek de her zaman, her kimseye nasip olmaz. Evliya Çelebi gibi, “Seyahat ya Resulallah” diyebilmek de büyük nimettir.
GENÇ'ın Yazısı.