Şimdi Üşümek Vakti
Site Özel
1882 okunma
İrem Özdemir
Bugünlerde sosyal medyada, televizyonlarda konuşulan; gözlerimizi meteorolojinin iki dudağı arasından çıkacak söze sabitleyen bir gündemimiz var: Kar yağışı ve soğuk...
Bizim için soğuk; otomobillerimizin radyatöründeki donma, silgeçlerin kırılması, işe giderken yolu açmak için kürüdüğümüz kar… Bir de sobasına odun bulamayan garipten duymadığımızı duyduğumuz "doğalgaza zam geldi, çok yakıyor" diyen ehli şikayetimiz var. "Pandemide alışmışız evde sıcacık oturmaya, soğuğu unutmuşuz" temalı twitler, "kışı sevmiyorum, bahar benim" tripleri... Envai çeşit giysimiz arasından seçtiğimiz, kat kat kuşandığımız giysilerimiz. "Giysileri giyince şişman görünüyorum" şikayetleri... "Botumun modası geçti, kabanımın yanında kapitoneli mont da alacağım, hep aynı şeyi giymek olmaz" serzenişleri... Bakıyorum da soğuk amma baş belasıymış!
Peki biraz da soğuğa başka bir mekandan bakalım, çok uzağa gitmeye gerek yok. Ülkemizin Güney sınırına yarım saatlik mesafedeki Azez`de, Afrin`de neler olduğundan bahsetsek? Attığımız twitle üzülür; İsrail`e günde beş sefer kahrederiz, arada bir Doğu Türkistan gelir aklımıza, Çin’e lanet okuruz... Instagram`da derdi olan biri çıkar; paylaşım yapar bazen... Biz de onu herkesin WhatsApp durumu oluncaya dek paylaşarak cihad ederiz! Kınama postlarıyla sınırlı kalmaya başlayan matemimiz, yiğitliğimizin gözünde sanal gözyaşı olup unlike alır... Dünyanın eylemi; sînesinde eritiyor şuuru, dünyevileştikçe insansızlaşıyoruz! Mecliste yaşanan; siyasilerin lafla peynir gemisini yürütme eylemsizlikleri kadar yer etmiyor gündemimizde acılar.
Arabamızın aküsünü dondurmaya yeltenen soğuk vardı ya, elimizin üstünü kurutup yara yapan; işte, o soğuktan dün üç çocuk donarak öldü Azez`de… Bundan 5 ay kadar evveldi: Azez`e gitmiş, oradaki yaşamı müşahede etmiştim. Bazı aklı evvellerin! "Ne işimiz var bizim Suriye`de" dedikleri Suriye’ye. Dakikalar içinde medeniyetin değiştiği anları tahayyürle gözlemiştim... Viranelerde umudun eskitemediği minik yüreklerin nabzı çarptı; rahata alışmış bünyemde haşin haliyle. Öldürücü sıcak altında çadır bile diyemediğim bez parçaları altında tepesinde yakıcı güneş, midesinden bir kaşık çorba geçtiği belirsiz çocuklar gördüm. O zaman dedim ki; "bu çocuklar hasta olur, su da yok burada.” Daha kötüsü oldu işte, kış geldi…
Kış geldi ve güneşin eritemediği kumaş çadırları soğuk dondurdu. Altında kaldı nice garip. Doğrusunu isterseniz vicdanlarımız sınıfta kaldı... Yazın lüks otellerde, il il gezerek yaptığımız tatil planı kadar düşünemedik briket ev yaptırmayı... O minik masum yavrular işte… Kimisi üşümekten titrerken çadırı üzerine kefen oldu kimisi yaktığı ateşin başında donmamak için duaya durdu… Anasının paçasını; bir kuru ekmek için çekiştiren çocukların âhı, dün semada dondu... Taşların katılığından hicap duyduğu kalplerimiz de üşüsün şimdi. Evet şimdi üşümek vakti.
Yüce ve aziz milletim! Ekonomi kötü desek de her yaz çıktığımız, Instagram`da hikayelerle doldurduğunuz o göz alıcı tatillerden bir kereliğine vazgeçemez miyiz? Yatırımlarımızı yükselip alçalan dolar kuru yerine arşa yükselen sadakalara yapamaz mıyız? Gayrimenkul zenginlerimiz, bir aylık kira geliriyle yardımda bulunamaz mı, iş adamlarımız ebediyete bir ihracat yapamaz mı? Kulağımızı açsak, duysak şu sessiz sedasız ölüm haykırışlarını, gözümüzü odaklayıp görsek karanlıklar içindeki aydınlık yürekleri, en mühimi yüreğimizin pasını silsek de duysak minik ellerinden donan küçük bedenlerin sızısını... İçimizdeki iyi niyet bağlarının kopuşu esnasında meydana gelen ufak tefek çığlıklara eğilsek... Neler oluyor bir görsek? İnsanlık donmadan insanlığın çağrısına gönül verebilsek... Can veren minik yavrular çilesini çekti ukbaya uçtu; Mevla`ya vardı, cennete kavuştu. Ya bizler? Vicdan muhasebesi altında ezilmeyecek miyiz bir ömür, Huzur’u İlahi`de nasıl vereceğiz hesabını bu suskunluğun?
GENÇ'ın Yazısı.