Aylin Teberoğlu

"Canım Anneciğim, senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum." 

Bu sözler, Suriyeli bir kız çocuğunun annesine vasiyet olarak bıraktığı kağıtta yazıyordu. Halbuki bu kız çocuğu vefat etmemişti. Onu bu denli hayattan koparan, düşlerini, hayallerini yerle bir eden bulunduğu hayat ve diretilen algıların onu ölmeden evvel öldürmesiydi. 
 
Yıllar geçmiş fakat katliam devam ediyor, izleri ise akıllardan silinmiyordu. Birçok Suriyeli kardeşlerimiz çatışmalara, bombalara, evlerinin başlarına yıkılması gibi durumlara maruz kalmış ve birçok aile dağılmış, anne ve babasız kalmış çocukların feryadı arş-ı ağlatmış, eşleri şehit olan kadınların yalnızlığı şehri ıssızlaştırmıştı. Dayanılmaz sıkıntılar ve en önemlisi yaşam haklarının ellerinden alınması bazı kardeşlerimizin hicret etmesine sebep oldu. Halbuki yüz yıl öncesine kadar bu topraklar tek bir çatı altında, ümmet ise bir bütün halindeydi. Sömürgeci kafirlere karşı omuz omuza mücadele vermiştik. Şu an ise sömürgeci zihniyetin elinde paramparça olmuş ve kardeşlerimiz öz malı olan topraklarını, evlerini hatta eşlerinin ve çocuklarının cansız bedenlerini artlarında bırakmaya mecbur bırakılarak gözyaşlarıyla biz kardeşlerine sığınmışlardı. 
 
Efendimiz (sas) bir hadisinde şöyle buyurmuştur; 
 
"Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter." (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî) Bizler Efendimiz`in (sas) bu hadisini şiar edinmeli ve bu ciddiyetle, sorumlulukla hareket etmeliyiz. Muhakkak ki onlar maddi, manevi sıkıntılar yaşayan, İslam’ın bizlere kardeş kıldığı Müslüman kardeşlerimizdir. İçinde bulundukları psikolojik durumlar ile kendimizi özleştirmek, onların yaralarını sarmak ensar olmanın bir gereğidir. Bu aslında bizlere, asırlar evvel vuku bulan Mekkeli mazlum ve mağdur Müslümanların gerek Habeşistan’a gerek Medine’ye hicretlerini hatırlatmalıdır. O zamanın ensar’ı Medine’nin Müslümanlarıydı. Ellerinde avuçlarında ne varsa muhacir kardeşleriyle paylaştılar ve onların ihtiyaçlarını giderdikleri için ensar ismiyle müsemma oldular. 
 
Bizler de kâinatın sahibinin mülkünde olduğumuzu unutmadan hem ülkemizdeki kardeşlerimize kol kanat gerip hem de uzaklarda mülteci kamplarındaki kardeşlerimizin yaralarına deva olmalıyız. Çünkü bizler sofralarımızdaki yemekleri beğenmezken, ümmetin 4 yaşındaki evlatları açlıktan oruç tutuyor. Kardeşlerimizin buz gibi havada ayakları çırılçıplak, bizlerin ise gönülleri. Yatacak sıcacık bir yatakları yokken, bizim ise belki de ahirette yatacak yerimiz yok. Kiminin çadırında sobası var, içinde ise yakacak kömür yok. Şu an çok çetin bir kış geçiriyor kardeşlerimiz. Gözlerine bakamaz oldu gözlerimiz. Sıcak evlerimizde buz tuttu yüreklerimiz. Katliamın bitirdiği hayatları izlemekteyiz... 


GENÇ'ın Yazısı.