Seher Altınpınar

Ben menzile giden bu yolda kâh tökezliyor, kâh düşüyorum. Nefes alıyorum, nefes veriyorum, aldığım nefes ile verdiğim nefes arasında sıkışıyorum. Hayat kısa diyorlar yolun uzunluğunu görmeden. Ben hayatın bütün mola yerlerinde bunu düşünüyorum. İnsanlığın farkında olmadan yere düşürdüğü soruların biriktiği çukura düşüyorum. Yeryüzü ansızın görünmez oluyor lakin çaresizliğin de güvenli tarafına tutunuyorum. Uzun bir yolda, kısa adımlarla yürüyorum. Benimle beraber yolda olanlar var. Alınlarında hayatın acı ve tatlı hatıraları çizgi çizgi. Tebessüm yok, bir korku, bir telaş, bir acı ha bir de ruhların haritası şakaklarında kırış kırış. 

Zafer biraz da hasar ister edası ile yürüyor herkes. Meraklarımla gövdeme çentikler atıyorum. Düştüğüm her çukur bir karışlıkken nasıl oluyor da boyumu aşıyor anlamıyorum. Yol bitti diyorlar, hayat kısa yürüme, gidenlerin dönmeye dönse de yürümeye mecali nerede? Bekle, bak birazdan bir vesait çıkar biner gideriz, hem de daha ferah bir menzile...Sesler... sesler... Uzun soluklu sesler. Şu koskoca alemin içinde tek başına bir ben miyim, yoksa bu koskoca alem mi nefes alıp veren içimde? Mütemadiyen uğuldayan kalabalığın içindeyim. Beklemeli miyim, ne zaman gelir araç, ya gelmezse? Ben izlemeyi çok severim. Otobüs terminalinde vedaları, ha bir de mezarlıkta sırasını savanları. Az önce ağlarken fark ettim beklemenin çare olmayacağını. Zihnimde oynamaya başlayan kocaman bir anı.
 
“94 yılında, kıyıya Sadece 50 metre kalmışken bir gemi su almaya başlar. Bunu fark eden kaptan bir anons geçer, ‘merak etmeyin, şu an dünyanın en donanımlı feribotundasınız, her şeyi halledeceğiz.’ Halledilemiyor..! Dünyanın en güçlü feribotu kıyıya çok az bir mesafede yan yatıyor. Bir saat boyunca yükselen sular gemiyi ağır ağır batırıyor. 989 yolcudan geriye yalnızca 137 kişi kurtuluyor. 852 yolcu boğularak yaşamını yitiriyor ve üstelik ölenlerin çoğu iyi yüzme biliyor.” Şimdi faturayı ölenlere mi kesmeli, yoksa her dakika ‘panik yapmayın, dünyanın en güçlü feribotundasınız’ diyen kaptana mı? Gelin bilmediklerimize keselim faturayı. 
 
Tamamen yaslandığın, direksiyonu koşulsuz başkasına bıraktığın, ağaca dayanma çürür, insana güvenme ölür sözüne kulak tıkadığın ve kendin için tek bir adım atmadığın her şey yıkılır. Sonunda enkaz altında kalan sen olursun. Sesimi duyan var mı? diye bağırır, kendi sesinin yankısında sağır olursun. Elini tutup, yürümen gerek, bekleme, atalete izin verme diyen bulunmaz. Senin de neden öldüm, neden beklemekle geçti yıllarım diye ağlamaya hakkın olmaz. Gecenin sonunda gözlerimi açınca, gerçeğe mi uyandı bakışlarım yoksa kendini çok iyi gizleyen bir yalana mı, cevap bulamadım. Şu hudut tanımaz açlığımıza, çabasız beklemelerimize derman olacak sofra nerede kurulur?
 
Soruyorum ve yürüyorum. Galiba her adımda kendime büyük gelen hayaller kuruyorum. Hoyrat esen bir rüzgâr “Hu” diyor. Çok şey söylüyor dinleyene. Yeni bir pencere açılıyor sinelere. Şimdi yorulduysan sahi, yorulduysa yorulmak dahi. Şu ayeti fısılda;
 
"İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." 
 
Bak ve gör;
 
Kalbim bir kenarda yavaşça yürümeye devam ediyor. 


GENÇ'ın Yazısı.