Bu Yolu Nasıl Gidiyorduk?
Site Özel
1556 okunma
Feyza Tunç
Dış dünyamızla paralel gelişme hızı göstermeyen iç dünyamız sık sık elimize yüzümüze bulaşıyor, canımızı sıkıyordu. Her sabah gözümüzü açtığımızda yeni bir gelişme ile karşılaştığımız; güncellemelerle yoğrulduğumuz, bilgiden bilgiye; görüşten görüşe mekik dokuduğumuz bir dünyada, iç dünyamızda olup biten her şeyi ağırdan almamız gerekiyordu.
Musluğu kaldırdığımızda sular akıyor, düğmeye bastığımızda her yer aydınlanıyor, bir tuşla her şey halloluyor; psikolog "zamanla" diyordu. Dünyanın bütün müzikleri tek bir kutudan yükseliyor, bütün haberleri bir kaydırışta, bütün yüzleri tek dokunuşta görülebiliyordu. Ama sevmek-sevilmek emek istiyor, başarı fedakarlıktan doğuyor, özgürlük sorumlulukla kol kola yürüyordu.
İki parmağımız arasında yüzler, sözler, hayatlar dileğince yakınlaşıp uzaklaşma konforundayken; konfor alanından çıkmak ve yakınlaşmak zordu bir kalbe... Ne korkutucu! Evlerimiz, işlerimiz, hayatlarımız sigortalıyken; önce boyumuz, zekâmız sonra hayallerimiz ölçüldü. Ah! O sözlerin acısını içimizden atabilmek bir ömür sürdü.
Oturduğumuz koltuktan evimize giren bir paket, bin kilometre öteye iki bilet, aklında ne var ne yoksa hemen ilet! Ama hiç de çabuk değildi; büyümek, yüzleşmek ve bunu bilmek.
İşte tüm bu zıtlıklar ortasında yaşam, ihtimam, imtihan dediğimiz; hiçbir şey için sabretmek zorunda olmadığımız ancak sabredenlerden olmak zorunda olduğumuzdu.
GENÇ'ın Yazısı.